Bizi bu labirente kim soktu?

Gazete yazıları, Psikoloji, Türkiye halleri

Cep telefonlarımıza “Köprü kapanmış” mesajları gelmeye başladığında, Boğaz Köprüsü’nü gören bir balkonda, kakara kikiri muhabbet ediyorduk.
Sonrası pek çoğumuzun yaşadıkları; şaşkınlık, şok ve diğerleri.
Yazı işlerinde büyümüş biri olmamdan mıdır nedir, hayatımı etkileyecek bir olayı gözlerimle görmeyi tercih ederim.
Ama ilk defa “İstanbul ya da Ankara’da olmayanlar daha mı şanslı?” diye düşündüm.
Çünkü çok korktum.
Sadece 45 dakika sızmışım; önce bir uçak, ardından cam kırıkları ve komşuların “Ne yapıyorsunuz orada, evleri mi soyuyorsunuz?” sözleriyle uyandım. Beyoğlu’ndayız… Gürültüyle kırılan alt kattaki camlardan içeri girmeye çalışanlara bağırıyordu insanlar… Sonra o uçaklar, pek çok arkadaşımın da çalıştığı CNN binasında olanları canlı yayında izlemek, o sesler, sallanan evlerimiz, kırılan camlar ve olabilecekleri düşünmek… Korkunçtu.
Hayatını ‘darbe yıllarını’ dinlemekle geçirmiş biriyim; kafama üşüştü korkular.

TIRSARIM, BENCE NORMALİM

Önceki günkü yazısında, ‘şüphe duyan, derhal kabul etmek yerine sorgulayan’ insanları da darbeci kılan İsmet Berkan’ın bilimle ilgilendiğini düşündük ya yıllarca; yazık.
Berkan, “Demokrasiye sahip çıkmak için sokağa çıkanlara ‘Evinizde oturun’ diyorsan sen de darbecisin” yazmış!
Gerçekten mi?
Bu oyun değil. Abdullah Tayyip Olçak; henüz 16 yaşındaymış.
Daha ne olduğunu bile anlamamışım, kocam, sevgilim, kardeşim, babam, annem “Ben demokrasi için askere karşı yürüyeceğim” diye evden çıkmaya kalksa, ayağına koluna yapışır; olmadı bayıltır, bağlarım! Çünkü korkarım.
Tekbir getiren kalabalıklardan da korkarım. Hafızam var; tırsarım.
Bence normalim.

BİRİ BUNLARI AÇIKLAMALI

Her travmatik olaydan sonra anında kutlamaya bağlamanın alemi var mı; anlamıyorum.
200 kişi ölmüş, madem meydanlarda coşacaktık, müzik festivallerini, konserleri de iptal etmeseydik!
Bir darbenin ‘girişim’ seviyesinde kalması dev bir başarı, nimettir, şanstır.
Ancak aradaki vahşet gözardı ediliyor, kimse iki çift laf etmiyor ki, tam da bundan korkuyorum.
Köprüde “Dördünü öldürdük bu da beşinci olsun mu?” diyenlerin görüntüleri gerçek değil mi?
Yakalanan askeri 10 aylık kızına tecavüz etmekle tehdit eden emniyet görevlisi ya da “Darbeci gavur p.çlerinin malları ve karıları artık milletin ganimetidir” diyen Trabzonspor yöneticisi (*) “Bir öfke anıydı” savunmasıyla kurtulacak mı?
‘Yetkili’ biri bunlara açıklık getirmediği, kınamadığı sürece “Demokrasi geldi” sözcüğü hâlâ askıda.

‘HAYATIMIZ ÇALINDI’ AĞLAMALARI

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç, “Darbeye teşebbüs edenlere karşı ruhsatlı silah verilmesinin önü açılmalı. İçişleri Bakanımız harekete geçecek” dedi. Ürperdim!
Darbe karşıtıyım, demokrasi aşığıyım ancak sokaklarda kornalarla coşanların gördüğü mutlu tablo ‘benim ekranda’ yok!
Bana ara ara “Ne olacak bundan sonra?” hissi bir geliyor, “Ulan tüm b.ktan dönemlerden ortaya karışık önümüze koydular, hayatımız çalındı” diye diye hıçkırıklarla ağlıyorum.
Cumhurbaşkanı konuşurken, “İdam isteriz” diyen halka “Sizin bu talebinizi biz yok sayamayız, demokrasilerde halk ne diyorsa o olur” diyor.
Madem artık halk bu derece dinleniyor; azınlık da olsam yine “Huzur, güven, ekonomik rahatlık, krizsiz sıradan bir hayat” istiyorum.
Hepimiz bir labirentteyiz; kimi gökyüzü ve yemyeşil bitkilerden duvarlar görüyor, kimiyse çıkmaz yollar. Çıkış nerede; korkak olduğumdan mıdır nedir, göremiyorum.
Bir de bizi kim buraya koydu, niye bu labirentteyiz?

  • Bu yazı Nilay Örnek’in Sözcü/Şık’taki köşesinde 19 temmuz salı günü yayımlanmıştır.
  • Ana görsel, illüstrasyon Sofia Bonati’ye aittir.
  • (*) Trabzonspor Basketbol Takımı 2. Başkanı Veysel Taşkın.