
Mehtap Elaidi’nin nereden ilham aldığını biliyorum… Gülümseyin… Foto Galatasaray’dasınız…
Mehtap Elaidi’nin ‘Fotoğrafhane’ adını verdiği yeni kreasyonunun davetiyesini görünce onu hatırlamamak mümkün değil. Kadın stüdyo fotoğrafçısı Maryam Şahinyan’ın 50 yıl boyunca çektiği fotoğraflar Tayfun Serttaş’ın “Foto Galatasaray” adlı arşiv çalışmasıyla birlikte bir kitap ve bir sergiye dönüşmüştü. Şimdi o sergiye daha yakından bakalım.
“En güzel yolculuklar odalarımızda yaptıklarımızdır bazen” der Fransız şair-yazar Theophile Gautier.
‘Foto Galatasaray’ da beni dört duvarlar arasında muhteşem yolculuklara çıkartan kitaplardandı. 20-24 Mart 2017 tarihleri arasında dokuzuncusu gerçekleştirilecek Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul öncesinde bir davetiye gördüm. 22 Mart’ta, Beyoğlu’ndaki Grand Pera’da Sonbahar/Kış 2017 koleksiyonunun sergileyecek olan modacı Mehtap Elaidi’nin davetiyesinde tanıdık bir takım göndermeler vardı; yeniden kitabı elime almama neden olan.
Ve size anlatma isteğime…
O harika kadın ve etkileyici kitaba bir göz atmak ister misiniz?
HİKAYE ŞÖYLE BAŞLAR
Maryam Şahinyan, 1911 Sivas doğumlu. Köklü ve varlıklı bir Ermeni ailenin çocuğu olarak bir köşkte dünyaya geliyor. Ama 1915’te her şey değişiyor. Bir dolu olay… Yola çıkılıyor; sonuçta anne-baba ve 7 çocuk İstanbul’dalar… Harbiye’de bir daire bulunuyor. Baba Mihran Şahinyan, fotoğraf tutkusunu işe dönüştürüyor ve ailesine bakmak için Foto Galatasaray’a ortak oluyor. Hikâye “bayağı bir özet” haliyle böyle başlıyor.
Ailenin durumu kötüleşiyor; annenin ani ölümüyle de erkek çocukların okumasına ağırlık veriliyor; kızların babaya ve ev işlerine yardım etmesi kararlaştırıyor. Sainte Pulcheire Fransız Kız Lisesi’ni bırakan Maryam Şahinyan, babasının yanında çalışmaya başlıyor ve 1937’den itibaren de tek başına işletiyor stüdyoyu.

50 YIL, 200 BİN FOTOĞRAF
Foto Galatasaray hep Beyoğlu’nda; 1935-1985 yılları arasında birbirine yakın 3 yer değiştiriyor. Maryam Şahinyan, arşiv ile devrediyor stüdyoyu. Ve stüdyoyu alanlar işi bırakınca 200 bini aşkın cam negatif de sokağa çıkıyor, atılıyor yani.. Onları kurtaran Aras Yayıncılık’ın sahibi Yetvart Tomasyan oluyor. 20 yılı aşkın süre bir depoda kalıyor fotoğraflar.
Ve bir gün Studio Osep (o da ayrı bir konu ve apayrı bir hikâye) adlı kitabı için Aras Yayıncılık’la çalışan sanatçı-yazar-araştırmacı Tayfun Serttaş ile arşivin yolu kesişiyor…
Sonrası 3 yıl, 18 asistan, ince bir çalışma, araştırma, bir sergi, bir kitap ve belki bir gün internette herkese açılacak bir arşiv. Fotoğraflar var ama ne zaman çekilmiş, fotoğraftakiler kimler bilmiyoruz, “henüz”.
FİLMİ ÇEKİLECEK KADIN
Maryam Şahinyan, başlı başına bir karakter. Sessiz sakin biri… Çok iyi derecede Türkçe, Ermenice, Fransızca ve İtalyanca biliyor.
Her gün Harbiye’den Beyoğlu’ndaki işine yürüyor. Öğle yemeği hiç değişmiyor; bir kırmızı elma… Kendi kısa saçlı. Ama belli ki uzun saç seviyor; uzun saçlı modellerine ayrı bir önem veriyor.
Hiç evlenmemiş, hiç çocuğu olmamış… Bir kere âşık olmuş; Alman ordusunda görevli bir subaya; onu da kalbine gömmüş. Onun “kadın-Ermeni-Hristiyan” kimliği ve geride duran, insanları yargılamayan hatta rahat ettiren kişiliği fotoğraflara da, Foto Galatasaray’ın karakterine de damga vurmuş. O, Türkiye’de en uzun süreyle stüdyo fotoğrafçılığı yapan kadın. Ama fotoğraf çektirmeyi sevmiyor; biri ailecek çekilmiş 4 fotoğrafı var sadece.
Kitaba Gelince…
O PUFA KAÇ KİŞİ OTURMUŞTUR?
* Kitaptaki fotoğraflar (1000 kadarlar) matruşka bebekler gibi her biri; zihninizde yeni pencereler açıyor.
* Kimi zaman saçlara, kıyafetlere, kimi zaman ifadelere takılıyorsunuz. Bazen bir ilginç ayrıntı, bazen de 50 yılda “hep aynı kalan-kalabilen” objeler uzun uzun düşündürüyor insanı… Üzerine yüzlerce kişinin oturduğu bir puf mesela; ya da binlerce kişiyle bakışmış tek bir ayna…
* Bir düğün fotoğrafına takılıyorum mesela; 20-25 kişi gelinle damadın etrafında dizilmişler… Arada bir kadın, ağzında yakılmamış bir sigarayla gülerek poz vermiş! İlgimi çekiyor… Sonra arkada bir adam aynı şekilde; niye öyleler? Bakıyorum da bakıyorum!
HAÇLARDAN ‘BEŞİBİRYERDE’YE
* İki erkek; takım elbiseliler, biri makyajlı, öpüşüyorlar… 1900’lerin ortasında, bir stüdyoda.. Ve daha pek çok gay; ya da çıplak poz verenler… Nasıl da rahatlar…
* Bazen bir kıza takılıyorum; bugün için bile ne kadar modern, ne kadar havalı; ne kadar güzel… Oradaki insanların, neşeli insanların çoğunun bugün ölmüş olduklarını düşünmek iç acıtıyor…
* Bir grup çocuk görüyorsunuz; sonra bir bakıyorsunuz aynı büyümüş aynı pozu vermişler; bunu fark edince ‘sürpriz yumurtasından hediye çıkartan çocuk’ gibi şen buluyorsunuz kendinizi!
* Kitaptaki fotoğraflar demografik değişimleri de öyle güzel yansıtıyor ki… Kürk yakalı paltoları, ipek eldivenleri, geniş kenarlı şapkaları, tülleri, etolleri içindeki kadınların yerlerini başörtülü, çiçekli elbiseli, beşibiryerdeli hemcinslerine bırakmasını izliyoruz adım adım…
ALTI ÇİZİLESİ AYRINTILAR
* Fotoğraf stüdyoları üst, en üst katlarda olurmuş eskilerde; şimdiki ışık standartları yok tabii o zaman… Camlı tavanlardan ışık alırmış stüdyolar; perdelerle ışık dengesi sağlanırmış…
* Ya da Beyoğlu-Galatasaray’da şimdi Yapı Kredi’nin önünde 50. Yıl Anıtı’nın olduğu yerde kocaman bir pasaj varmış; Foto Galatasaray’ın ilk yeri de oradaymış…
* 1877 Meclis-i Mebusan’ında 66 Müslüman, 33 Gayrımüslim milletvekili; 16 değişik dil, 11 çeşit din ve mezhep varmış!!
Bu gibi ayrıntıların hepsi kitapta gizli, altı çizilesi…
NİYE AYNI GİYİNİYORLARDI Kİ?
* Kitapta yazınsal olarak pek çok bölüm var; kimlik, toplumsal cinsiyet, moda, göç ve değişme gibi daha teorik başlıklar üzerinden Foto Galatasaray mercek altına alınıyor.
* “Özdeşler” bölümü ekstra zihin açıcı… Serttaş’ın anlatımıyla “Aralarında hiçbir fiziksel – genetik – aynılık olmaksızın aynı şeyleri giyip, aynı saç modellerini kestirip, aynı aksesuarları kullanarak kamera karşısında bir tür ikizlik oyunu oynayanlara dair”.
AYNA AYNA SÖYLE BANA
* “Aynadan Bakanlar” bölümü ise başka bir derya… Şahinyan mesleki yaşamının tümü boyunca bazı müşterilerini ayna yansımalarıyla birlikte fotoğraflıyor. Kendisini ve kamerasını 45 derecelik bir açıyla kadrajın dışarısında saklayarak ürettiği bu olağanüstü fotoğraflar hiçbir stüdyo arşivinde karşılaşamayacağımız türden. Burada da “özdeşlerden” farklı bir ikizlik var.
* Tayfun Serttaş, bir sanatçı olmasına karşın bu arşivi kendinden bir şey katarak sunmak yerine; “kendinden uzak” tutarak örnek bir arşivcilik anlayışı sergilemiş. Kendini geri planda tutmayı başararak eserleri “soframıza” getirmiş.
HAFIZA KAYBINDAN KURTULMAK İÇİN
* Serttaş’ın sosyolojik çıkarımlı yazınlarının yanı sıra Vasıf Kortun’un “Arşiv Beklemez” adlı yazısı ile Karin Karakaşlı’nın muhteşem metni de çok değerli. Karakaşlı, “Sakın kımıldama” diye uyarıldığımız, sonra elimize bir oyuncak tutuşturulup şimşek gibi ışıkların çakıldığı o stüdyo günlerini, “Maryam”ı, onun yalnızlığını, yüreğini öyle güzel özümsemiş ve yansıtmış ki…
* Foto Galatasaray kitabı, bir tür hafıza kaybından kurtarıyor gibi bizi… Yakın tarihe ışık tutuyor.
Aras Yayıncılık’tan çıkan “Foto Galatasaray – Studio Practice by Maryam Şahinyan” 328 Sayfa.
www.arasyayincilik.com
- Güncelleme var ama yazı aslen, BugünBugece için yazılmıştı – Nilay Örnek / 09.02.2012