Ayşe Teyze’yi de kaybettik, Güngör Uras’ı da…

ALAN SEÇ OKU, Gazetecilik, Hayata Dair, Portre, Türkiye halleri, Zamansız yazılar

Benim için ‘bir neslin’, bir adabın temsili; Güngör Uras
Beyefendiliğin, iyi biri olmanın, anlayışın, gustonun, bilginin, titizliğin, dikkatin, inceliklerin bir arada bulunduğu nadir insanlardan biri…
Çok değerli Güngör Uras ile birlikte, şimdilerde önemsenmeyen Ayşe Teyze’yi de, Tevfik Güngör’ü de, Ali Rıza Kardüz’ü de kaybettik…

“Nasıl bilirdik?”
Hep iyi, hep güler yüzlü, hep şefkatli, hep yardımcı, hep bilgili, hep öğreten, hep dinleyen, incelikle ilgilenen…
Hep iyi, çok iyi.
Çok ince, çok zarif.
Öyle derin üzüldüm ki Güngör Uras’ın vefatına. Ona ağlarken sanırım, içten içe tüm güzel değerleri kolaylıkla taşıyan nadide insanların azalmasına da gidiyor gözyaşlarım.

BİR ÖĞRETMEN HER SINAVDA AYNI SORULARI SORAR MI? SORDU!

Hem öğrencisi olmanın, hem de aynı gazetede çalışmanın gururunu yaşadığım; birlikte sergi gezmenin ya da yemek yemenin keyfini tattığım, “Bıdı bıdı” dert anlattığım biriydi Güngör Uras.
Onu ilk Marmara İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünün bir öğrencisi olarak tanıdım.
“Bir adamın pantolon ve gömlekleri nasıl böyle bir çizgiyle ütülenir?”.
Ona bakarken en az birkaç defa bunu düşünür, her şeyi en basit dille anlatmasına hayran olurdum.
Güleçliği, yumuşak başlılığı ve her sınavda neredeyse aynı soruları sormasıyla meşhurdu…
Öğretmeyi çok isterdi. Gerçekten isterdi.

YEMEKTE AYRI, İŞ DÜNYASINDA AYRI…

Şimdi topu taca atılan Ayşe Teyze, gazete yazılarında, kimi zaman da derslerde onun bir numaralı kahramanıydı.
En karışık ekonomik durumları bile sakin sakin, en basit dille Ayşe Teyze örnekleriyle anlatırdı.
Ayşe Teyze, önce Zehra Teyze imiş aslında, Güngör Bey’in annesi… O vefat edince güzel eşi Nuran Hanım’ın adıyla yazmak istemiş ama kızar diye vazgeçmiş, yıllar yılı Ayşe Teyze’ye anlatmayı seçmiş.
Şöyle diyordu Ayşe Teyze’yi de anlatırken, “60 yaşlarında saf bir Türk kadını. Bir yerde üç beş kuruş parası vardır, geçim zorluğu içindedir. Torununu, damadını düşünür. Faizi nereden alacağım, altını ne yapacağım diye dertlenir ve devamlı kazık yer.”
Aslında hep bizi de anlatıyordu işte Güngör Beyciğim.
Yemek yazılarını ise perdeli bir fotoğrafının ardından, etik olması için müstear Ali Rıza Kardüz ismiyle kaleme alırdı; “Ben gurme değilim lokanta yazıyorum” diye altını çizerdi.
Dünya Gazetesi’nde Tevfik Güngör ismiyle iş dünyası diliyle yazılarda yazdı; bildiğim kadarıyla bir zamanlar İsmail Halit müstearıyla dini ve ahlaki yazılar yazmışlığı da vardı.

ÇÜNKÜ NEZAKET ÖLDÜ

Milliyet Gazetesi’nde aynı dönemde çalışma vasıtasıyla yeniden buldum hocamı.
Uğur Gürses’in ifadesini çok sevdim “Yazarken öğrenme çabası saygıya değerdi”. Tam da öyleydi.
Eşinden de bellidir; renk severdi, hoşluk, güzellik, şıklık severdi, sanat severdi…
Kızı da çok yetenekli bir sanatçı malum Elif Uras.
Ben de Milliyet zamanımda pek bir renkli, neşeli giyinirdim; yazılarını teslim ettiği ekonomi servisini her ziyaret edişinde beni ziyaret eder “Benim renkli kızım neler giymiş” derdi, torun sever gibi.
Bir izin günümde beni sergi gezerken yakaladı, sonra bir dönem sergi arkadaşı olduk.
İşsiz mi kaldım, öğrendiği an beni aratır, Ortaköy’deki ofisine çağırırdı.
Giderken badem ezmesi mi götürdüm; “Kızım şimdi senin tutumlu olma zamanın” der, ona bir şey götürmeme kızar, ofisinden bana kitap ya da ne ise işte o an bir şeyler vermeye çalışırdı.
Sonra da karşısına oturtur, “Hadi kızım anlat bakalım, nerelerde sana iş olabilir bir bakalım” derdi. Ben bu konuşmaları pek de yararlı bulmaz, ama onun bana bunu yapmasından dünya hoşnut memnuniyetle onu dinler, sorularına yanıt verirdim.
Yararlı bulmama nedenim de şu idi; bana göre insanlar ve kurumlar artık Güngör Bey’in tanıdığı gibi değildi.
Ne emeğe, ne zekâya, ne yaratıcılığa, ne de inceliklere onun sandığı kadar değer veriliyordu artık.
Önce işten başlar, sonra aşk hayatını irdeler. Evde tencere nasıl kaynıyor, ona kadar sorardı.
Ne zamanki her şey yolunda, emin olur o zaman rahatlardı.
Çok üzüldüm, derin üzüldüm.
Eminim ki, onunla çalışan yüzlerce kişi, öğrencisi olmuş belki binlerce kişi de üzüldü; az ya da çok.
Çünkü nezaket öldü.
Şimdi annemi aramaktan korkuyorum, orada burada Güngör Bey ile karşılaşır beni çekiştirir, “Git hocanın öp, muhabbet et” diyen annemi.
Onu ailecek çok sevdik; hayranlıkla…
Tekrar; çok üzgünüm.

 

19 Ağustos 2018, Pazar, 20.50

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.