
İmar barbarlarına inat BOĞAZ’DAN DENİZE GİRMEK!
Bayramda İstanbul’da Boğaz’da yüzdüm. Kendimi Everest’e tırmanmış gibi, altın madalya almış gibi, bir tabuyu yıkmış gibi, benden alınanı geri almış gibi hissettim!
“Su kenarında yaşamak… Bu yaşama biçimi, tiryakilik doğurur. İstanbullu su tiryakisidir. ‘Leb-i deryada’ yani denizin dudaklarında yaşamak eski İstanbullu’nun aşkıdır.
Sandılar ki sahil yolları yapılırsa halk denizle bütünleşecek. İstanbul kıyıları, Fransa’nın güney kıyılarındaki Nice ve Cannes’a benzeyecek. Hiç benzemedi. Oralarda kilometrelerce sürüp giden, yaklaşık 100 metre genişliğindeki kumsallar hayat kaynıyor. Deniz eşyasını alan kumsala yatıp saatler geçiriyor. Hanımlar üstsüz falan. Bizim bayağı sahil yolları trafik canavarıyla kara-deniz ilişkisini balta gibi kesiyor. Eski güzelim kumsallar yok edilmiş. Manda yalaması kıyı çizgisinde kumsal oluşmuyor.
DENİZİN DUDAKLARINDA…
Oluşsa bile ne olacak? Halka açık bile olsa, orada tek bir üstsüz hanım gözükse yangın haberi gibi hızla dolaşır, binlerce ‘aç’ sahile akın eder.
Üstelik dolgularla kazanıldığı sanılan alanlara binalar yapılmaya başlandı. Yıllar geçecek yeni binalar yapılacak.
İstanbullu’nun leb-i deryada, yani denizin dudaklarında yaşama hakkı ve zevki, imar barbarları tarafından yok edildi.”
Benim, Aydın Boysan’ın ‘İstanbul’un Kuytu Köşeleri’ adlı kitabından cımbızladığım bu satırlarına itirazı olan var mı?
Denizin bu kadar içinde, denizin bu kadar kıyısında yaşayan kentliler olarak sudan olabildiğince uzaklaştırılmadık mı?
İstanbul’daki güzel kumsallar, kumluk alanlar yok edilmedi mi?

ŞEHİR KUMSALLARINA ÖZLEM
Annem ve anneannemin Ataköy Plajı’ndaki fotoğraflarına bakarak büyüdüm. Ben ve kardeşim yüzmeyi Marmara Denizi’nde öğrendik.
Tabii yine o zamanlar İstanbul’daki yazlık evimizin önündeki ‘kumdan’ denize girerdik.
Şimdi ev aynı yerde; evin önünden bir cadde, bir sıra ev ve güya bir sahil yolu geçiyor.
Yüzmeyi öğrendiğimiz, akşamüzerleri voleybol maçları yaptığımız, geceleri gitar çalıp şarkı söylediğimiz yerden denize girebilmek için şezlong ve şemsiye kiralamamız, kötü bir müzik dinlememiz gerekiyor. Üstelik kum da yok artık, betondan…
Bu yüzden bu bayramda taktım ve bir hayalimi gerçekleştirdim.

AKINTI VAR MI? TEMİZ Mİ?
Her bayram öncesi gazetelerde “Şehirde kalacaklar için yapılacaklar” rehberleri hazırlanır ama “Boğaz’dan denize girin” önerisi pek gelmez…
Oysa ne güzelmiş.
Bayramın üçüncü günü Bebek ile Rumelihisarı arasından, Aşiyan Mezarlığı’nın karşısından denize girdim.
Instagram ve Facebook’a sadece bir fotoğraf koydum, oradaki yorumlardan da anlıyorum ki, büyük şehirde de denizle iç içe bir yaşam, yüzlerce kişinin hayali, istediği.
Biz sadece seyretmek değil, dahil olmak, onunla yaşamak, onunla arınmak istiyor, öyle olursa ait hissediyoruz.
Kimi “Benim de en büyük hayalim” diyor, kimi “Haydi hep birlikte” diyerek arkadaşlarını gazlıyor, kimi de bana akıntıyı, denizin temizliğini soruyordu.
Test yaparak yüzmedim temizlik oranını bilemem ama benim için en kötüsü havuzdan iyi! Serin ve berrak olması da bana kârdı.
Benim girdiğim yerde akıntı çok; su ondan da süper berrak. Genellikle insanlar bir merdivenden inip kendini bırakıyor, ikinci merdivenden çıkıyor. Bense ‘kıyı kıyı yüzme’ taktiğimle baya mutluydum.

İŞTEN ÇIKIP YÜZEBİLSEK
Köpek gezdirenlerin, koşanların, yürüyüş yapanların yanlarından geçtim… Minik çimlik alanda güneşlenen, tavla oynayan, çekirdek çitleyen abilerin arasından, benden 10-20 yaş büyük olmalarına rağmen atraksiyonlu atlayışlarını eksik etmeyen beyfendilerle vapurlar yanımda yüzdüm.
“Yine gel” dediler; “Şimdi hiç kadın yok ama eski İstanbullu hanımefendiler sabah erken gelirler, onlarla da girebilirsin” diye eklediler.
Kişisel şeyler yazmaktan hoşlanmam.
Ama pek çoğunuzun ne demek isteğimi anlayacağınızdan eminim; ben kendimi Everest’e tırmanmış gibi, altın madalya almış Michael Phelps gibi, bir tabuyu yıkmış gibi, benden alınanı geri almış gibi hissettim.
Bir arkadaşımın yazdığı gibi “Her İstanbullu’nun Boğaz’da yüzerken bir fotoğrafı olmalı.”
*** Bu yazı Nilay Örnek’in Sözcü Cumartesi’ndeki 17 Eylül 2016 tarihli köşesinde yayımlanmıştır.

