Heykelleri ve sığınağı dahil; en son haliyle Narmanlı Han
Belediye Başkanları’nın eşleri geleceği için ‘kapının aralık olduğu’ bir gün, yapımı tamamlanmak üzere olan Narmanlı Han’ı kısmen gezme, üzerine de mimar Sinan Genim ve inşaatı sürdüren firmanın yöneticisi Sabri Odabaşı ile konuşma fırsatı bulduk…
İşte en son haliyle Narmanlı Han
(Fotoğrafları çalmayınız, kendiniz çekiniz, olmadı izin alınız:)
NİLAY ÖRNEK
Malum, restorasyonu konu olduğundan beri tartışması da bol oldu Narmanlı Han’ın.
Uzunca bir süreden sonra dış cephesindeki koruyucu plakalar açıldığında da ilk olarak Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök ile Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan birlikte gezdi Narmanlı Han’ı.
İlk görüntüler de o zaman yayınlandı.
Özkök, fazla yorum yapmamak ile birlikte daha çok Demircan’ın anlattıklarını aktarıyordu.
Tabii bu durum, benim gibi senelerdir Beyoğlu’nda oturan ve Beyoğlu Belediyesi’nin Beyoğlu’nu, İstiklal Caddesi’ni dönüştürdüğü ‘şeyi’ adım adım, acı ile izleyenler için bir hayalkırıklığı oldu.
Neyse… Hızlı geçeyim.
Çok sevdiğim matematik profesörü ve yazar, edebiyat arkeoloğu Haluk Oral ile birlikte, Narmanlı Han’ın arka kapısının açık olduğunu fark ettik.
Ayaklar arasındaki santimleri artan adımlarla içeriye doğru ilerledik.
TANPINAR İLE BERGER SOHBETTE
Her gün önünden geçmeme rağmen görmediğim, ancak içeri girdiğimde gördüğüm, Bedri Rahmi Eyüboğlu heykeli oldu. Bir bankta oturmuş bir kediyi izliyordu.
Son kitabı ‘Bir Roman Kahramanı-Orhan Veli’ ile Sedat Simavi Ödülü’nü de alan ve yıllardır da Nazım Hikmet kitabı üzerinde çalışan, imzalı kitap koleksiyoneri Oral, ardından hemen Ahmet Hamdi Tanpınar’ı tanıdı. Tanpınar, Aliye Berger ile sohbet ediyor, 2 kedi de onları izliyordu…
Heykellere baktık, havuzlu avluda gezindik.
NESLİHAN PALA HEYKELLERİ
Sonra ön kapıdan bir grup hanımefendi girdi.
Hiç başı açık biri olmadığı için aralarında, bir okul ya da dernek gezisi olduğunu düşündüm ama Belediye Başkanları’nın eşleri imiş. Geldiler; 5 dakika geçirip pek de gezmeden gittiler. Yani tabii ben çok merak ettiğim için ilgileri bana az geldi ama eleştiriden çok gözlem bu.
Bu sırada Sabri Bey, elinde bir kahve fincanıyla çok nazik bir şekilde gelip hanın yeni halini nasıl bulduğumuzu sordu.
Haluk Bey “Ben uzman değilim, mimariden anlamam ama heykelleri çok beğendim açıkçası. Hele Tanpınar müzesindekinden bile iyi” yanıtını verdi.
Han’ın eski misafirleri Aliye Berger, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun heykellerini Mimar Sinan Üniversitesi’nden usta bir heykeltraşın Neslihan Pala’nın yaptığını öğrendik.
Ben Narmanlı Han’ın arka duvarında daha önce gördüğüm ahşap kepenk tutucularının (insan figürlü) artık olmamasının nedenini sordum “Birini koparmışlardı, bende açılışa kadar çıkarttırdım. Sonra takacağız onları” dedi Sabri Bey.
Sonra da bizi kahveye davet etti.
KİRALANMAYA BAŞLAYACAK
O sırada Sinan Genim de gelince sorular sorduk tabii.
Binaya ek yapı, kat vs eklenmemiş, üstten güzel görünen açık bir avlu-teras var normalde bizlerin aşağıdan göremediği.
Yakın zamanda, aşağı kattaki büyük pencereli dükkânlar kiralanmaya başlayacakmış.
Sabri Bey, “En azından çakma ürünler satan dükkanlar olmayacak burada” dedi.
Dışı biten Han’ın içi bir nebze ham; sıvalı halde.
Bir de Han restore edilirken aşağıya bir sığınak yapılmış, bunu da anlattı Sinan Bey.
BEYOĞLU’NDA KARA KANAL DİYE BİR ŞEY VAR
Narmanlı Han’ın çok yıpranmış bir halde olduğunu söyledi mimar Sinan Genim. “Bu binaların hepsinin çatıları falan çökmüş… İçerileri kullanılamaz, yürünemez, çöktü çökecek durumdaydı. Aşağısı ayrı. Beyoğlu’nda kanalizasyon yok, ‘Kara kanal denilen’ eskinin bir kanalı var. Oradan sızan pislikler, bulaşık suları vs. bunların altında birikiyor. Pera Müzesi’nin yapımında da aynı şeyi yaşadım ben. Narmanlı Han’da 6 metre beton enjekte ettiğimiz yerler var; 20-22 metreye kadar açıp boşalttığımız ve beton doldurduğumuz cıvık bir tabaka var. Alt yapı bir sene sürdü” dedi.
KEDİLER VE AĞAÇLAR
Tabii ki ağaçlar, bitkiler, kediler vardı; sordum… (Mor salkımları sormayı unuttum.
Hem Sabri, hem Sinan Bey, “Bir çam ağacı dışında ağaçların kurumuş olduğunu, ağaçların hepsini kurul onayı ile söktüklerini. Sarmaşık diye anılan bitkilerin aslında ökse otu olup duvarları, sıva ve boyaları yıprattığını” söyledi.
Yeni diktikleri ağaçları da eleştirdi Sinan Bey, “Onlarda duvara yaslı olunca bozma ihtimali var”.
“Sinan Hocam kapıların parmaklık aralıklarını bile kedilerin girebileceği ölçüde yaptırdı ama eskisi gibi fare olmadığı için de kedisi az artık” diye konuştu Sabri Bey.
Bu arada 1812 yılında, tramvay yolu yapılırken Narmanlı Han kesilerek 6 metre geriye çekilmiş, bunu da sohbetten öğrendim.
KİTAP OLACAKMIŞ
Bu arada Sinan Bey, eleştirilerden daralmış tabii.
Ben de, kamuoyunun da haklı bir güvensizliği olduğunu söyledim.
Beyoğlu’nun kimliğini oluşturan öğelere adım adım nasıl saygısızlıklar yapıldığını, nelerin nasıl yok edildiğini görüp sürekli emekli yaşlı teyzeler gibi belediyeye telefonlar açıp yanıt bekleyen biri olarak negatif önyargılarımız normal oluyor.
Değişiklikler bize sorularak yapılmıyor, sorulsa da oylama geçersiz sayılıyor malum.
Hani “Virane kalsaydı daha mı iyiydi?” mantığı o zaman bizler için çok geçerli olmuyor.
Sinan Bey’e “Ben ara sıra buradan fotoğraf paylaşıyorum. ‘Temiz, düzenli olmuş’ diyen de var, ancak, özellikle mimarlar ‘Olmamış’ diyor. Tabii biz mimarlık okumamış insanların anlayamayacağı, sizlerin arasında olan bir durum da var. Mimarlar, karşı çıkanlar ne diyorlar?” diye sordum.
Genellikle ağaç ve yeşilliğin sorun olduğunu söyledi Genim, sonra da Han’ın içinden çekilmiş yüzlerce fotoğrafı çıkardı.
Han’ın eski haline dair içerden çekilmiş fotoğraflar pek hoş görünmüyordu, “Bunları niye yayınlamıyorsunuz?” soruma da Genim, “Kitap yapacağım” yanıtı verdi.
Gazeteci olduğumu söylememiştim ama onlardan bazı fotoğrafları çekme ve blogumda yayınlama izni aldım.
Benim şu an için tek dileğim; oranın daha çok kültür ve sanat ağırlıklı dükkânlara dönüştürülmesi ki yüksek kiralarla nasıl olacak çok da bilmiyorum. Umarım olur.
(Bir edit; sonradan ek. Bu yazıyı dün yüzlerce kişi okumuş. Ama biri bana “Umarım yazı için para almışsınızdır” yazdı, twitter’dan. Çünkü artık iletişim sistemimiz böyle. Birini tanımaya çalışmıyoruz, genel çizgisini bilmemiz gerekmiyor, bir şeyin hata olduğunu düşündük mü -hata, yanlış ya da kötülük olabilir de ama doğru iletişim nelere kâdirdir- düzgün bir giriş yapmaya gerek görmüyoruz. Kanaatimiz net, en ağırından giriyoruz.
Ama yine de açıklama gereği duydum.
Normalde gazetede Narmanlı Han haberi yapıyor olsam, hatta haberi geçtim köşe yazısı bile yazıyor olsam mimarlardan ya da çeşitli kuruluşlardan görüş alırdım.
Hele de bilinçli bir röportaja gidiyor olsam önceden çok çalışır giderdim.
Ama tesadüf gördüğüm, dinlediğimi bir şeyi paylaşmak istedim. Yorgun argın geldiğim evde saatlerce şunu yazdım koydum.
Uzmanların görüşlerini de ayrı haber yapacaktım.
Ama yok, yapmayacağım. Sadece şehircilik uzmanı Yaşar Adanalı’ya hali hazırda sormuş idim, yanıtlarını yazayım.
Ama fazlasıyla uğraşmayacağım.
Çünkü anlamı yok! Yok yani!)
Yaşar Adanalı’nın haklı sorularını ise aktarayım:
“Narmanlı gibi bir mekan kentin belleğini ve kültürel yaşantısını güçlendirecek bir kamusal mekan olmalıydı. Ortak akıl ile restore edilip programlandırılmalıydı. Bir gayrimenkul projesi olarak dönüştürülmemeliydi.
Yıpranmış tarihi mekanlar için sürekli aynı argüman yapılıyor: “Eski hali fenaydı, bak şimdi ne güzel oldu.”
1) Niye bu yapılar iyice yıpranana kadar bekleniyor?
2) Restorasyon şeffaf yapılıyor mu?
3) Tarihi karakterine uygun fonksiyon ve programlar projelendiriliyor mu?
4) Bu yapıların yaşayan belleği olan kullanıcıları bu restorasyon süreçlerinin bir paydaşı olarak katılabiliyor mu yoksa yerinden mi ediliyor? Narmanlı özelinde bu sorulara olumlu cevap vermek pek mümkün değil.”
15 Şubat 2018, Beyoğlu
“Narmanlı Han, 1831 Rusya Büyükelçiliği olarak İtalyan mimar Giuseppe Fossati tarafından inşa edilmiş. 1880 yılına kadar elçilik binası ardından 1914’e dek Rus hapishanesi olarak kullanılmış. Daha sonra Narmanlı ailesinin mülkü olmuş. Sonraki yıllarda Narmanlı Yurdu olarak anılan binada Aliye Berger, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Bedri Rahmi Eyüboğlu başta olmak üzere birçok yazar, sanatçı yaşamış ve çalışmış. Ermeni gazete Jamanak da bu binaydaydı. 80, 90’lı yıllarda avludaki çay bahçesi birçok kişinin meskeni olmuştu.”