En ‘satkın’ hayatlar için sayfamıza bekleriz

ALAN SEÇ OKU, Fotoğraf, Gazete yazıları, Hayata Dair, Kitap, Portre, Sanat, SİNEMA / TV, Sosyal Medya / Teknoloji, Sosyal psikoloji, Türkiye halleri, Zamansız yazılar

Yeni şehirli Türkler hayatlarını Biri Bizi Gözetliyor’a çevirdiler; herkes ünlü, herkes popüler olma peşinde, herkes kendinin öz yaşam öykücüsü. Peki haksızlar mı?

Amerikan edebiyatında çok önemli birer yeri olan, Beat kuşağının en önemli temsilcilerinden Allen Ginsberg ile William Burroughs, hayatlarının son döneminde aslen yetenekli oldukları düşünülen edebiyattan değil sanattan para kazandılar.
Burroughs resme yöneldi. Boş tuvalin önüne yeni boyanmış tahtaları yerleştiriyor, onlara ateş ediyordu; tahtaların tuvale çarpmasıyla ortaya çıkan lekeler onun eseriydi.

MEŞHURSAN, NE İSTERSEN…

Ginsberg ise ‘büyük fotoğrafçı olmuştu’.
1994’te fotoğraf koleksiyonunu 1 milyon dolara Stanford Üniversitesi’ne sattı.
Bu fotoğraflar National Galeri’de sergilenmeye başlayınca pek çok edebiyat dergisi, büyük gazete ve dergiler yeniden Beat kuşağı yazarları hakkında yazdı.
Ve Allen Ginsberg, bir röportajında bu durumu şöyle değerlendirdi: “Meşhursanız ne isterseniz yapabilirsiniz. Eğer bir alanda meşhur olursanız insanların başka bir alanda da sizi ciddiye alma ihtimali artar. Belki de fazlasıyla ciddiye alırlar. Benden çok daha iyi fotoğrafçılar tanıyorum, hiçbirinin benimki kadar hoş bir fotoğraf kitabı yok. William Burroughs hayatının son on yılını resim yaparak geçirdi ve resimden yazdıklarından kazandığından çok daha büyük paralar kazandı.”
İşte olay budur.
Ama bizdeki sorun ‘Belki gereğinden fazla ciddiye alırlar’ tespitinin daimi oluşudur.

Eser: Francisco Quiroba
Eser: Francisco Quiroba

GERÇEK İYİLER KÜSKÜNDÜR

Popüler, izleyicisi olan bir alanda iyi-kötü meşhur oldun mu; sonra da durumu akıllıca kullandın mı kazanırsın.
Çok yazdım “Türkiye’de gerçek iyiler biraz küskündür” diye. http://wp.me/p79ANb-8z
“En iyi yemeği yapmanın bir alemi yok; en iyi iletişim ağını kuran, en ağırdan satan, ‘çetesini kuranın’ yemeği ‘en lezzetlidir’.
Biz her işin en iyisini değil, en adı duyulmuşunu seçmeyi seçeriz.
Temele inmeyi, özünü araştırmayı pek bilmeyiz.
Medyaya bakarsak müzikten (hem de her türünden) sadece 5 kişi anlıyor, 4 kişi diyet önerisi verebiliyor, 3 kişi tarih biliyor, 6 kişi moda uzmanı…”

Fotoğraf çalışması Hennadiy Kvasov
Fotoğraf çalışması Hennadiy Kvasov

TAKİP EDENİ TAKİP EDERİM!

Çocuk psikoloğu bir arkadaşım, “Artık bizim sektörde bile Instagram’da çok follower’ı olanın değeri var” diyordu. En ‘satkın’ gazeteleri, en ‘reyting’ televizyonları geçtim, kahve içmek bile ‘follower’lı olan seçiliyor.
Fuarlarda sanatçılar bile Cem Yılmaz’ın gözünün içine bakıyor; sadece bir koleksiyona girmek değil, popüler olanın koleksiyonuna girmek de önemli çünkü.
Son birkaç yılda işsiz kalan ya da tutuklanan gazetecilerin yine popüler olanlarını anıyoruz değil mi sadece.
O ödül törenindeki herkesin çok iyi oldukları için orada olduklarına, en iyisini yaptıkları için ödül aldıklarına inanıyor muyuz?
Oysa ünlü isen kilo verdiğinde bile sayfa sayfa röportajın çıkar, şöhretliysen alırsın darbukanı site reklamında oynarsın. Sosyal medyada izleyicin çoksa gazetelerde de iyi köşe kaparsın.
Keki başkası yapsa da sen kaymağı yiyerek bile kazanırsın.

‘TELEFONU ELİNDEN BIRAK’ SIKICI!

Şimdilerde Netflix, az bölümüyle kült olan dizi ‘Black Mirror’un (Kara Ayna) http://wp.me/p79ANb-dx yeni bölümlerini yayınlıyor. Her bölüm tüm dünyanın sosyal medya, telefon, internet bağımlılığı üzerine dan dan vuruyor. Ama bence eski bölümler kadar iyi değil ve ‘abartı’ kara.
Ve dizi artık sürekli “O telefonu elinden bırak, bak başına neler gelecek” diyen bir nine gibi!
Oysa kıyafet yarışmasından evlilik programına, o da olmazsa şarkı yarışmasına kendini transfer ettiren tiplerle telefonu elinden bırakmayanları ayrı tutmak gerekiyor.
Artık herkes birbirinin ya da kendinin menajeri, kendi öz yaşam öykücüsü, ‘pazarlayıcısı’ ve bu olmak zorunda. Yoksa bu coğrafyada olmuyor! Maalesef.

Fotoğraf çalışması Hennadiy Kvasov
Fotoğraf çalışması Hennadiy Kvasov
  • Yazı, 14 Kasım 2016 tarihinde Nilay Örnek’in Sözcü/Şık’taki köşesinde yayımlanmıştır.