Lavanta kokulu hareketler bunlar!

ALAN SEÇ OKU, Gazete yazıları, Şehir, Seyahat, Türkiye halleri

Onlar ‘gitmenin’, ‘başka şehirlerde hiç bilmedikleri işlerin’ peşinde değiller. Isparta’nın Kuyucak Köyü’ndeki lavanta tarlalarını önce Türkiye, ardından da dünyaya göstermek istiyorlar

Yıllar önce Karadeniz’e ilk gidişimdi; her indiğimiz yerde biri, doğayı başka bir yere benzetiyordu… “Aaaa şu yaylalar aynı İskoçya’nın kuzeyinde gittiğimiz yer gibi… Şu minik şelale, aynı İngiltere Bath! Hayatım burası İzlanda’nın bilmem ne bölgesine benzemiyor mu?”
Bazen öyledir, gözümüzün önündekini görmeyiz.
Lavanta ve lavanta tarlaları denince de insanların aklına ilk, Fransa’nın Aix-en-Provence bölgesi gelir. Oysa 40 yıldır çok daha yakınımızda, Isparta’da, Türkiye’deki lavanta üretiminin yüzde 93’ünü karşılayan Kuyucak Köyü’nde muhteşem lavanta tarlaları var.

lavanta 3

GÜZEL KOKULAR ŞEHRİ

Isparta’nın güzel kokulu, güzel renkli ürünlerden yana şanslı…
Tarlaların morlara ilk bürünüşü nisanda zambaklarla oluyor, nisan sonu ve mayıs ayında muhteşem güllerin hasat dönemi; haziran sonu, temmuz başı da lavantalar zamanı…
Ve maalesef bunu çok az kişi biliyor. Ya da belki artık ‘çok az kişi biliyordu’ demeliyiz.
Çünkü köy halkı, kaymakamlık, muhtarlık bir araya gelmiş ‘Lavanta Kokulu Köy’ adı altında, bölgeyi tanıtmaya ant içmiş.
Keçiborlu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Anadolu Efes ortaklığındaki Gelecek Turizmde programına başvurup destek almışlar.

İLK YILDA 15 BİN TURİST

Kaymakam Osman Dölek, “Eskiden bilip de gelenler fotoğraf çektirir giderlerdi. Ama bu projeyle kalmak, burada dinlenip bir şeyler yemek, lavantayla ilgili ürünler satın almak istiyorlar. Bu yıl 15 bin turist geldi lavanta için. Provence’a da gittik, dersimizi çalışıyoruz” diyor.
Mis kokulu tarlaların yanında oturduğumuz gölgelik alan bile projenin ürünü. Bir tuvalet yaptırılması bile neler değiştirmiş inanmazsınız! Orası insanların yemek yiyip içtiği, alıveriş yaptığı bir yer haline gelmiş.
Proje kapsamında bölgedeki kadınlar pek çok eğitim almış. Kooperatifçilik, işletmelerde temizlik, diksiyon, aromatik ve tıbbi bitkiler yetiştiriciliği, alan tanıtımı, satış, kırsal turizm ve ev pansiyonculuğu bu eğitimlerden bazıları.
Şimdi mesela orada kahvaltı, öğlen yemeği alabiliyor; akşam üzeri lavantalı Türk kahvesi yanına, lavantalı kurabiye ve kekler yiyebiliyor ya da lavantalı dondurmadan tadabiliyorsunuz.
Bense ayran yanına kabaklı gözlemeyi ve yine orada yapılan patlıcan söğüş yanında sarmaları tercih ederim.
Lavanta balı, lavanta yağı, lavanta kesesi, lavanta dondurması, lavantalı kurabiye, lavanta bebeği, lavanta kahvesi, lavanta çayı… Ürünlerden bazıları.

IMG_2690 GİTMENİN PEŞİNDE DEĞİLLER

251 kişilik bir köy. Çocuk sayısı o kadar az ki, sınıf açılamadığı için çocuklar başka köylerde okula gidiyor.
Ama ‘gitmenin’, ‘başka şehirlerde hiç bilmedikleri işlerin’ peşinde değiller. Bildikleri işi daha iyi yapmak ve çokça anlatmak istiyorlar. Proje Koodinartörleri Ali Sağdaş ile Gürkan Cunda, ‘Lavanta Kokukulu Köy’ün internet sitesiyle de ilgileniyorlar, Instagram hesabıyla da. Oraya nasıl gidersiniz, neler bulursunuz, nerelerde kalabilirsiniz çalışıyor yazıyorlar.
Köy muhtarı Mehmet Aydemir eski öğretmen, iyi bildiği arıcılığı, balı ve lavantayı çok iyi anlatıyor. Giyiyor mor ya da lila gömleğini elektrikli testeresiyle yapıyor ‘hasat şovunu’.
Lavanta bir kurak iklim bitkisi. Kıraç domates gibi azıcık su yetiyor. 40-45 yıl önce Isparta’daki gül fabrikasıyla ilgilenen Fransızlar getirmişler bölgeye de lavantayı. Fransa’da dev makinelerle hasat yapılabiliyor, burada ise en fazla o elektrikli testere ve orak. Çünkü yağdan çok, tohumu kullanılıyor buranın. Hasat sonrası bir telli tezgâhta ‘uğçalanıyor’ lavantalar yani tohumları dökülüyor).

ORAK BANA YAKIŞIYOR AMA!

Muhtar Bey, hasat yaparken, biz de köyün kadınlarıyla lavantaları demet yapıyoruz.
Birinin plastik ve çiçekli ayakkabısını çok beğeniyorum. Hemen bana vermeye kalkıyor; “Değiştirelim kuzum”. Diğer de “Senin ayakkabılar topraklıdır, kızın beyaz çorabını kirletir, pazardan alıveririz” diyor. Gülüyor, kaynaşıyoruz. Bana lavantalarla poz verenlerden öğrendikleri taktikleri öğretiyorlar.
Biri “Bizim römorka çık” diyor, diğeri “Şunları bir sepete koyalım, kolunda tut”.
Sonra hep birlikte oraklar ve lavantalarla poz veriyoruz.
Güne hasatla başlayan, yufka açarak devam eden, çocuk bakan, gözleme yapan, sarma saran, lavantalı ürünleri satan o kadınlar, orağı benden daha eğreti tutuyorlar.
Onların emeğini görün. Gidin, lavantanın tadını çıkarın. İlk yılları, eksikleri varsa da onlarla paylaşın. Çünkü ‘onlar da varlar ve bölgelerini göstermek istiyorlar’.

FullSizeRender

* Bu yazı 30 temmuz cumartesi günü, Sözcü Cumartesi’de Nilay Örnek’in köşesinde yayımlanmıştır. Ama aşağıdaki paragraf, gazetede yer almamış, bu yazıda ek bilgi olarak yer almıştır.

“Köy muhtarı Mehmet Aydemir Eski öğretmen, iyi bildiği arıcılığı, balı ve lavantayı çok iyi anlatıyor. Giyiyor mor ya da lila gömleğini elektrikli testeresiyle yapıyor ‘hasat şovunu’.
Lavanta bir kurak iklim bitkisi. Kıraç domates gibi azıcık su yetiyor. 40-45 yıl önce Isparta’daki gül fabrikasıyla ilgilenen Fransızlar getirmişler bölgeye de lavantayı. Fransa’da dev makinelerle hasat yapılabiliyor, burada ise en fazla o elektrikli testere ve orak. Çünkü yağdan çok, tohumu kullanılıyor buranın. Hasat sonrası bir telli tezgâhta ‘uğçalanıyor’ lavantalar yani tohumları dökülüyor).”

 

internetten