
İstanbul bizden göçmüş!
Sapor İstanbul adlı yemek sempozyumunda konu “Yemek ve Göç” idi. Erzincan’dan Malatya’ya, Mardin’den Rize’ye pek çok ilden İstanbul’a gelen, memleket özlemlerini yemeklerle gidermek isteyen kadınlarla röportajları dinlerken ben de bir “Ah” ettim: Biz yerimizde duruyoruz ama İstanbul bizden göç etti…
İstanbul’da, aralık ayının ilk haftasında eski usul bir yemek sempozyumu vardı: Sapor İstanbul.
Tuba Şatana’nın düzenlediği sempozyumda alanında uzman insanlar “Yemek ve Göç” teması üzerine konuşmalar yaptı.
İlki 2019’da yapılan sempozyum Fener Rum Okulu’ndaydı. (Okul binası ve geçmişi hakkında meraklarınız olursa biraz yazdım; burada)
Ben ilk gün tüm gün ve pazar sabahı az biraz katılabildim.
Öğrendiklerim bir yana, tanıştığım insanlar, okulun içini görmek hatta kullanmak, yemekhanesinde yediğimiz yemek (cumartesi mesala kadıbudu köfte-arpa şehriye vardı, mis), ara ara Gaziantep Orkide Pastanesi ya da Üstün Palmiye’den atıştırmalıklarımız, bizlere hediye edilen sefer tasları, her şey yanıma kâr kaldı. Ne mutlu.






AZ SONRA…
Konuşmacıları bir dolu not alarak dinledim. Hatta bu yazıyı buraya çok geç koyma nedenim de o, aslında o notları bilgisayara geçirmek istiyordum. Ama yarısını yaptım, yarısı kaldı. “Aman ona ayıp olmasın, bunu atlamayayım” derken baktım o uzun iş, minik bir not olsun buraya koyayım istedim. Sözümü tutabilirsem sonra onlardan da metinler paylaşacağım.
“Yemek ve Göç” başlığını duyduğumda, belki yaptığım işten ya da kişilikten, zihnimde hemen bir içerik beliriyor. İlginç olan bir şey şu ki, bu sempozyumun mimarı Tuba Şatana’nın içeriği bambaşkaydı ve yeni karşılaşma, şaşırmalar güzeldi.






HEMEN HERKES DÖNMEK İSTERKEN MEMLEKETİNE…
Yeditepe Üniversitesi Gastronomi bölümünden Arzu Durukan’ın 17 öğrencisi, Türkiye’nin çeşitli illerinden İstanbul’a göçen 60 kadınla görüşmüştü misal; çıkan sonuçlar bir yana “Söylenenler” çok etkileyeci idi.
Erzincan’dan Malatya’ya, Mardin’den Rize’ye pek çok ilden İstanbul’a gelen kadınlar burada düzenlerini kurmuş da olsalar özlem içindeydi, hemen hemen hepsi dönmek istiyordu şehrine… Yemek ve sofralarıyla gidermeye çalışıyorlardı özlemlerini.
Onların “ah”larını dinlerken, durduğum yerde yabancı haline geldiğimizi -bir kez daha- fark ettim.
Ben buradayım ama “İstanbul bizden göçmüş”; ne eski usüller var ne o sofralar, ne dostlar bir arada kaldı ne semtler… Bir dolu bilgi, bir dolu duygu…
SENİN MEMLEKET KUTUNDA NE VAR?
Bir oturumda da memleketinden uzak yatılı okuyan öğrencilere sorulmuştu: “Senin memleket kutunda ne olur?”. “Aileniz memleketinizden neleri gönderir? O kutu baskın olarak ne kokar? Sen en çok neyi özlersin?”
Belki siz de başkalarına bu soruları sorarsınız diye buraya bırakayım.