‘Hesaplı’ kutlama ve anmalar çağında…
Her önümüze geleni ‘google’layamadığımız, hafızaya ve tecrübeye çok daha fazla güvenildiği, bir şeyi arşive inip kupürlerden, ansiklopedilerden aradığımız dönemlerde gazetelerde hazır dosyalar olurdu.
‘Bir ayağı çukurda’ görülen ünlülerin, devlet büyüklerinin hayatlarını anlatan, hatta başlığı spotu bile hüzünle yazılmış dosyalar.
O zamanlar baskı saati çok önemli, aniden ölürse biri sayfayı yıkıp onu gireceğiz.
Hasbelkader, bir gazete ya da dergiye yazı veren ve gizli kahraman editörlere yaş aldıran herkesin kendini ‘gazeteci’ tarif etmesinde de, bir doğruluk payı var herhalde ki, görüyorum çok kişinin ‘böyle dosyaları var’.
Önemli gün ve haftalarda, vefatlarda ortaya çıkıyor.
KADINLAR ATLANIR MI?!
Özellikle de kamuoyunca bilinen insanlarımız, Twitter’da bilmem kimin ölümü hakkında yazarken, o 140 harfle nasıl başarıyorsa başarıyor, aslında çok yakın olduklarını iliştiriveriyor. Instagram’da, Facebook’ta hastane yatağında başında sırıtırken fotoğrafını ‘ilk baskıya’ yetiştiriveriyor.
Tabii bu ‘hesaplı kutlama ve anmalar’ çağında 8 Mart da atlanamazdı!
Bütün kadın başarı hikâyelerinin, ölüm ve şiddet istatistiklerinin tek güne sıkıştırıldığı, basmakalıp dil oyunlarının yapıldığı, firma mesajlarının, 8 Mart’a denk getirilmek için baya çaba sarf edilen kampanyaların patlama yaptığı bir Kadınlar Günü.
Betonlanması bitmeyen Taksim Meydanı’nda elimize tutuşturulan bir dal kırmızı karanfil kadar kuru ve anlamsız.
EKSİKLİĞİNİ HİSSETTİM!
Bir grup ünlü erkeğin ruj, etek ve topuklu ayakkabıyla ya da bir şöhretli grup kadının ‘dayak makyajıyla’ poz vermesi nasıl atlandı onu bilmiyorum. Eksikliği hissedildi!
Ülkemdeki kadına duyarlılık patlamasından kendimi tırmıklarken Ayşen Aksakal imzalı bir yazı okudum. Tüm mesajlardan daha kadın, daha sorun, daha Türkiye…
TEPKİ VERME İHTİYACI BÜYÜK TABİİ!
“Olay şöyle oldu hakim bey” diye başlıyordu…
“O ölmese ben ölecektim.
O size, beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti, başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı, benim patlıcan fazla pişti diye, perdeler azıcık kirlendi diye, masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti, kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti.
Çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. Biraz yan gülmüşüm. Belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti.”
Öldürenle empati mi kurulur? Daha taze Diyarbakır’da engelli çocuğa tecavüz eden adam erken boşalma indirimi aldı! Yani sistem kurduruyor galiba.
E tabii her olaya tepki verme ihtiyacımız büyük!
Ve bazı durumlar ‘fırsat’ ama ‘gerçek’ ve ‘derin’ bir hikâyen yoksa kalabalık etme daha iyi!
- Yazının ana görselini oluşturan etkileyici çalışma Aykut Aydoğdu’ya aittir.
- Yazı, 12 Mart 2016’da Nilay Örnek’in Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde yayımlanmıştır.