Hepimiz Yıldız Tilbe’yiz! (Ay keşke!)
Sürüklenmek…
Son bir haftadır genelde hissettiğim bu. Bir akış bizi alıp götürüyor ve biz kendi hayatlarımızın, öğrenmek ve yaşamak istediklerimizin yanından hızla, boğulmamaya, çarpmamaya çalışarak, kimi zaman bir yerlere tutunarak sürükleniyoruz.
“Oysa ‘hayat’ diye de bir şey var” diyorum her seferinde… O zaman ‘inadına’ bir şeyler yapma hissiyatı beni uyandırıyor. ‘Öğrenmek’ iyi geliyor, tabii ki sarılmak ve gülümsemek.
“Hayatımın kontrolünü ele geçireceğim” inadımın ilk aşaması, kendi kendime İspanyolca öğrenmeye çalışmak oldu.
Sonra haber ve tartışma programı dışında bir şeyler izlemeye karar verdim. Bugünlerde içinde uçak, kan, siyaset bulunmayan film de zor bulunuyormuş meğer.
KALKIŞMA, DEPREM, ASANSÖR!
Ara da bir de deprem oldu. Sokağa çıkayım dedim, vapur da bedava; dakka bir, Kabataş’ta tramvay asansöründe kaldım (kaldık 4 kişi).
50 dakika, sıcak, oradaki zil çalıyor mu belli değil, sıcak!
153’ü arıyorum bir robot ses “Meydanları boş bırakmayın” diyor. “Meydana koşacağım da asansör izin vermiyor!”. 10 dakika sonra afet bir şeyine bağlanıyorum, haber veriliyor görevlilere. Yoksa asansörde çevredeki çiğköfteci, kahveci kim varsa aramaya başlamışız; Allah’tan telefonlarımız çekiyor.
Tabii tamirci mantığı, önce asansörü tamir etmek olduğu için, kimse bize “Merak etmeyin buradayız, sizi çıkarmak için çalışıyoruz” da demiyor. Sonunda uzun süreceği düşünülünce akıllarına geliyoruz. “Bir saat daha sürer, sizi çıkaralım mı?” diyor bize tepeden seslenen biri! Yok bekleyelim! Asansörün, bizim hava almak için açtığımız üst kapağından çıkarılıyoruz. Tabii ben kolumdan çekenlerin önemli bir kas ezilmesine yol açtıklarını iki gün sonra şiddetli ağrıyla gittiğim doktordan öğreniyorum.
‘SEVELİM ULAN, NASILSA ÖLCEZ’
Taksim Meydanı’nda iki sucuk ekmek yiyemeden, evde yarı sakat yatarken, Aydın Boysan’ın mimar oğlu Burak Boysan sayesinde ‘bilge’ şarkıcı Yıldız Tilbe’nın paylaşımlarına sarıyorum.
Bardağın dolu tarafını kafamdan aşağı döktüm.
Keşke akıl sağlığım da bu günleri görebilseydi.
Keşke daha iyi şartlar altında heba olsaydık.
* Sevgilimle film izlicez, sevgili önerin.
* Kafanız bozulduğunda kalbinizi dinleyin, aynı şeyi söylemiyorlar. Kafayı kafaya takmamalı bozukken.
* Ağlamak istediğim her şeye gülmek zorunda kaldım.
* Biraz duralım ve bekleyelim, güzel günler çok arkada kaldı.
* Sizi anlamaya çalışıyorum, anladığım kadarıyla anlıyorum, anlamadığımı anlamıyorum.
* İçime attıklarım benden ağır.
* Sevelim ulan, nasılsa ölcez.
* Hayat, yaşamaya değecek kadar yakından geçmedi.
* Beni anlasaydınız kafayı yerdiniz.
* İçin içimi yiyor.
* Herkes konuşuyor, kimsenin bir şey söylediği yok.
* Tutulacak bir dilek kalmadı, yıldızlar boşa kayıyor.
* Aradaki buzları eritirken sular altında kaldık.
* Seni görebilmek için göz yumuyorum.
* Yeterince dolduysan içine atamazsın.
* Kırk yıl düşünse aklına gelmiyorum.
* İçimi döktükçe sen çıkıyorsun.
* İnsan kendisini yenemiyor.
‘YIKILMADIM YAN DURUYORUM’
* Belki sona doğru güzelleşir diye sona kadar dinlediğim güzelleşmeyen şarkılar gibi bir hayat yaşıyorum.
* Hayatımdan çıkarmak istediğim insan sayısı, hayatımda olan insan sayısından fazla.
* Hâlâ ayaktaysak yıkılacak yer bulamadığımızdan.
* Kendisine hiç benzemeyen insanlar görüyorum.
* Her şeyin güzel olmasını istiyorsanız, önce kafanızdan başlayın.
* Şehirlerce kaçıyorsun ama cüzdanında vesikalığı var
* Güzel günler gelirken ekmek alsın, tost yapıcam.
* Yıkılmadım yan duruyorum.
* Planlarım arasında kahrolmak yoktu.
* Parçaları kaybolmuş bulmaca gibi artık insanlar. Kiminin ruhu, kiminin beyni ve birçoğunun bir kalbi yok.
* Anca sevilmek güzelleştirirdi bi kadını, çirkin kaldık.
* Gondoldan düştün diye lunaparka küsülmez.
ÇARE ŞİİRDE
O kadar güzel, samimi ve sahiciler ki… Yakıştırdım bu cümlelerin hepsini Yıldız Tilbe’ye. İyi de geldi. Ama sonra baktım Twitter’da ‘@YildizzTilbee’ adlı bir hesap daha var ve bu mesajların bir kısmı orada da var. Birinin, günlük mesajları ayıklayıp, imlayı düzelterek onun adına paylaşımlar yaptığını düşündüm.
Yıllar önce Tilbe, onunla röportaja giden arkadaşım Zeynep Bakır’a “İnsanlar gerçekten acı içine düşerlerse tesellileri sadece şiirlerde olur, hep böyle olmuştur. Göstermelik acılarının tesellisini de Facebook ve Twitter’da buluyorlar… Bence öyle; öyle değil mi tatlım?” demişti…
Diğer cümlelerinin bilmem de, bu, yüzde yüz gerçek. Belki de çare şiirdedir!