Haftada 1, 25 dakikalık sporla fit olunur mu? Fit in Time nedir?

Gazete yazıları, Spor, Türkiye halleri

Önce baştan söyleyeyim, tüm spor salonu sporlarına garezim var.
Bırak beni mis gibi açık havaya, boş sahaya; ortaya da koy bir top, başlat bir iddia, ver çoşkuyu, saatlerce maç yapayım.
Ama spor salonuna girdiğim anda afakanlar basıyor, aletlerde koşanlar zihnimde hamsterlar’ı çağrıştırıyor, 10 dakika kalamayıp çıkıyorum.
Bir de ‘spor fetişi’ fobim var.
En son moda spor kıyafetleri, pilates topları, bir yere asılmış takla atarken görülen pembe topukları, cıbıl göbekli ayna selfileri, markalaşan spor hocaları, sıkı popolarıyla yüzlerce insan Instagram’dan üzerime geliyor.

GÖSTERE GÖSTERE…fit in time 1

Eskiden önce evlenmek, sonra çocuk sahibi olmak yetiyordu; şimdi bir de üzerine her dem spor yapıp ‘seksi anne-baba’ olmamız da gerekiyor.
Magazin ağırlıklı dergilere bir bakın. Malum edeplendik, magazinimiz de sıkıcı, konu, ‘ben ne güzel spor yapıyorum’.
Spor yapanlar yeni doğum yapan anneler misali, sürekli çocuklarından yani, yaktıkları kaloriden bahsetmek istiyor.
“Spor hayatımın vazgeçilmezi…” cümlesi vazgeçilmez bir kere!
En yeni, en çılgın spor programlarını, en son beslenme trendlerini ilk onlar deniyor. Çoğu, “Günde en az 3 saat spor yapıyorum” diyor. Sanırsınız ki her biri Survivor’a katılıyor!

BİLGİSAYAR OYUNU YAPAN KAZANIR

Ben de istiyorum ki -daha doğrusu doktorum istiyor- spor yapayım.
Ama İstanbul’un şehir merkezinde oturmak (ki yeni nesil reklamlar aklınızı karıştırmasın Beylikdüzü ya da Çekmeköy şehir merkezi değildir) zaten bir spor. Ama siniri almıyor.
Bin gün İslam konferansı olur, diğer gün devlet ‘büyüklerinin’ canı esnaf ziyareti çeker, ya da yine bir gün makosenle park, bahçe, stat açmak isterler ya da metro, metrobüs arızalanır…
Metroyla gitmek için yola çıkar 50 TL taksilik olur ya da kendini Levent’ten Mecidiyeköy’e yürümeye çalışırken bulabilirsin.
Tabii bunlar da hep spor! Ama kalori değil beyin yakıyor.
Biri bunu niye bilgisayar oyunu yapmıyor anlamıyorum.
Bundan âlâ konu mu var? Hem ‘sanalda da’ biraz çalışır, antrenman yaparız.

‘O ELEKTRİKLİ ŞEY’

Neyse ben aslında ‘fit-in time’ adı verilen ama duyanların ‘O elektrikli şey’ deyince anladığı bir işten bahsedeceğim.
Ben de Instagram’da gördüm. Reklamla alakasız bir arkadaşım, fotoğrafının altına “Tembel sporuna başladım. 25 dakika ama 4-6 saat spor yapışsın etkisi yaratıyor” yazınca yuttum oltayı.
“Ücretsiz deneme dersimiz var” dediler.
Yedek iç çamaşırı götürmek yeterli, bir de temiz spor ayakkabı.
Temel bir sağlık sorununun olmaması, önceki gün alkol tüketmemiş olman gerekiyor. Sana bir tayt, tişört veriyor, kalçana, üst bedenine, kol ve bacaklarına birer bant giydiriyorlar, ona da ‘elektrik veriyorlar’! Hafif hafif.
Ve birebir hoca eşliğinde bir takım hareketler yapıyorsun.

ENDORFİN, HEPİMİZE LAZIM

Önce, “Bu muymuş herkesin sırılsıklam, ter kan içinde çıktığı spor” dedim. Sonraki derslerde tempo ve ter arttı; “Kim buna tembel işi diyordu” diye dişlerim arasından konuşmaya başladım.
Haftada 2 günden fazla ders yasak ve o iki gün arasında da 2 gün olması gerekiyor.
Elektronik kas simülasyonu adı verilen sistem beynin gönderdiği sinyallere ek olarak kaslara dışarıdan, çok daha yoğun ama baskısız uyarılar gönderiyormuş.
Bu sayede spordan çıktığında da kasların çalışmaya devam ediyor. “Hafif mafif sonuçta elektrik; başımıza bir şey gelmesin” diye araştırırken aynı etkiyi sağlayan ve giyilebilir teknolojiler de olduğunu gördüm.
Ne bileyim; bu işten elektrik aldım. Türkiye’nin baya bir yerinde de çokça şubesi var, konuştukça soran olduğu için yazmaya karar kıldım.
Ama herkesin endorfin salgılama yolu kendine. Mutluluk hormonu hepimize lazım!

* Bu yazı 19 nisan 2016 tarihinde Nilay Örnek’in Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde “Aslında ben, haftada 25 dakikalık sporu anlatacaktım!” başlığıyla yayımlanmıştır.