Bana CV ile değil ‘hayat döngünle’ gel!
Abraham Lincoln bir arkadaşına yazdığı mektupta “Sana kısa yazacak kadar uzun zamanım olmadığı için üzgünüm” demiş…
Her gün onlarca kişiden senaryo fikri alan Steven Spielberg ise adım başı kendisine proje anlatmak isteyenlere kartvizitini uzatır, “İletişim numaranızı ve fikrinizi buraya yazın sizi mutlaka ararım” dermiş… Fikrini bir kartvizite sığdıranı da gerçekten ararmış.
Oysa bazı CV’ler var ki uzun uzun çok şey gösterip, hiçbir şey söylemiyor. Kâğıt üzerinde harikulade duran CV’lerin sahipleri 3 boyutluyken bir hayli farklı görünüyor!
(Ben bu yazıyı yazarken, sosyal medya profil bilgileri ‘böyle’ değildi. İnsanların Instagram, Twitter profillerine yazdıkları üzerine kitaplar yazılabilir.)
HAYAT DÖNGÜSÜ
Malum, bir kısaltma olan CV, Latince ‘Curriculum’ yani çember/çerçeve ve de ‘Vitae’ yani hayat kelimelerinin baş harflerinden oluşmuştur.
‘Özgeçmiş’ de güzel kelimedir ancak benim için ‘Hayat Döngüsü’ çevirisi yeğdir. Bir işe girecekseniz CV istenir; ağırlıklı olarak okullardan, konuşulabilen yabancı dillerden, kurslardan, işyerlerinden bahsedilir. Peki, hayatımızın döngüsü bu mudur?
Çok vardır muhteşem okullar bitirmiş, yabancı dilleri Türkçe’den iyi konuşan, CV’sine bakınca dünyaları kurtaran…
Ama rengi, derinliği ‘kısa kalan’.
Ailenden biri kanserdi, başında bir yıl bekledin, eminim onu doktorlar kadar sen de iyileştirdin… CV’ne yazabilir misin; o dönemin hayatına kattığı tecrübeleri başka nasıl kazanabilirsin?
Ya da… Çok sevdin, çok sevildin… Olmadı üzüldün, kandırıldın, tökezledin… Bu zenginlikleri hangi master derecesiyle bir tutabilirsin.
Eline geçen tüm parayı yeni bir yer görmek, gustonu zenginleştirmek, bir hobiyle derinleşmek, güzel yemekler tatmak, yeni kitaplara açılmak için harcadın; bunu nasıl ifade edersin?
ÖYLESİNE AÇIK…
Tüm bu takıntılar üzerine, Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan ‘Alnımın Çizgilerindesin Memleketim’ – Nâzım Hikmet’in Yolculuk Fotoğrafları Sergisi vesilesiyle şairin otobiyografisini bir kez daha okudum da…
Şu cümleleri de içeren:
“1902’de doğdum / doğduğum şehre dönmedim bir daha / geriye dönmeyi sevmem (…)
Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir, ben ayrılıkların / Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını, ben hasretlerin /
Hapislerde de yattım büyük otellerde de / açlık çektim, açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir /
(…) sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım /
(…) konuşmadım arkasından dostlarımın /
içtim ama akşamcı olmadım /
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana /
(…) yalan söyledim başkasını üzmemek için / ama durup dururken de yalan söyledim /
bindim trene uçağa otomobile, çoğunluk binemiyor / operaya gittim, çoğunluk gidemiyor”
Bilerek, bir CV’de yer almayacak ama şairi Nazım yapan ‘ayrıntılardan’ seçtim cümleleri. ‘Hayat Döngüsü’ biraz da bunu gerektirmez mi?
Keşke en basit işi yapmayı bile özellik gibi maddeleyen ‘cilalı özgeçmişler’ yerine dolu dolu ‘hayat döngüleri’ görebilsek çevremizde. Ya da böyle barışık, böyle dürüst olabilsek kendimizle…
- 24 Şubat 2013 tarihinde, Nilay Örnek’in Akşam Pazar ekindeki köşesinde yayımlanmıştır. (Akşam’ın şimdiki gibi olmadığı zamanlar!)
- Ana görsel Joao Marques adlı çizerin kendisine hazırladığı yaratıcı CV
Nazım Hikmet ‘Otobiyografi’sinin tamamı da şöyle, 11 Eylül 1961’de Doğu Berlin’de yazılmış.
OTOBİYOGRAFİ
1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ’dan Havana’ya
Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’de
961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21’den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye’mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.