Tuvalete gitmeyen entelektüeller ülkesi!

ALAN SEÇ OKU, Gazete yazıları, Hayata Dair, İlişkiler, Sosyal psikoloji, Türkiye halleri

Tek sorun ‘ortalama seviyedeki’ halkta mı? Gülmez, eğlenmez, dans etmez, saçmalamaz, kendiyle dalga geçmez ya da yapsa da ‘saklar’ bizim aydınımız! Peki bu samimiyetsizlik de bir mesele değil mi?

İnsanoğlu… Güler, mutlu olur, hata yapar, düşer, kalkar, tuvalete gider, sever, sevişir, yer, içer, aklı çelinir, rahatlamak ister, çekirdek çıtlar, dedikodu yapar, gözetler, saçmalar. Neyse işte; pek çok şey yapar.
Ama yaz gelince sosyal medyadan daha iyi anlıyoruz ki, bizim ‘sözü dinlenen insanımız’, entelimsilerimiz, ‘soru sormaktan çok konuşan’, kendini haberin öznesinden daha önemli gören gazetecilerimiz bunların hiçbirini yapmaz!
Hepsi sürekli memleketi kurtarmak için teoriler ortaya koymakla meşguldür; bu yüzden de çok ciddilerdir.

OYSA TATİL, TATİLDİR!

En doğalı ve tatlısından örnek vereyim. Sıkça gazete ve televizyonda gördüğümüz, Twitter’da gayet popüler, işini hakikaten iyi yapan biri. Ama belli ki o da, bu ‘ağır ol, molla desinler’ mesaisinde.
Tam da mali kirizin doruk yaptığı dönemde Yunanistan’a tatile gitmiş, güzel bir fotoğraf paylaşacak ya, altına “Yunan kardeşlerimizle dayanışmaya geldik” yazıyor.
Yahu canım kardeşim, orada mis gibi denize girecek, iki kadeh uzo içip güneşte kurutulmuş ahtapot yiyecek, gün batımı izleyecek, Yunan müzikleriyle belki biraz sallanacaksın… Bunu böyle söylemenin ya da sen söylemedin, böyle bir anlaşılmanın sakıncası ne!
Başka biri… Bodrum’a, Antalya’ya, Muğla’ya git; tüm gün sahilde takıl. Kitap okumadın, bunu göstermedin; bu seni eksiltir mi?
Ama o da biliyor ki, artık ‘şarkıdan çok şarkıcı’ konuşuluyor; gazeteci olarak sözün dinlenecekse gündelik hayattan keyif aldığını kimsenin görmemesi gerekiyor.

FUTBOLUN YERİ BAŞKA!

İşte bu insanlar -siyasi bir mevzuda adı geçmediği sürece- popüler şeylerle -hâşâ- ilgilenmezler.
Herkes yazı yazar, onlar makale.
Birileri kovulur, onlar ‘yolları ayırır’.
Ya da ‘gereklilik oysa’ onlar kovulur başkaları yolları ayırmıştır.
Dünya yansa ‘cool’ olma hevesiyle yazıp çizen bu tayfa, bizde ‘aydın’ saydığımız kesimin çoğunu oluşturur.
Ancak üzerinden felsefi açılımlar yapılacak dizi ve filmlerden bahsedilebilir, ağır abi/abla içkisi bellidir, bir takım ‘tescilli’ sanatçılar sevilir, futbol ise en derin gündemde bile her şeydir. Çünkü malum, futbol da sadece futbol değildir.

YAPMAK ŞART DEĞİL GÖRÜN

Çoğu öyle… Biri beğendikleri bir şey mi yazmış, paylaşmış; bakarlar yeterince ünlü, havalı değilse alır kendilerininmiş gibi takılırlar bu hak arayıcıları.
Bir şeyi ilk ve en doğru söyleyeninden değil, en ünlüsünden yaymayı tercih ederler.
‘Selfie’ çekenlerle dalga geçer ama popüler davaların mahkeme salonlarında kendilerini göstermek için gerekirse tablolarını bile yaptırırlar! İnanmazsanız, Can Dündar, Erdem Gül davalarının duruşmalarına bakın, mahkeme pozları (oradan fotoğraf ya da mesaj değil, kendini içine alan pozlar) sizi Türk entelektüelleri konusunda aydınlatabilir!
Hep bir poz, hep bir duruş hali. Tam zamanında, tam yerinde olma değil, ‘olduğunu gösterme’ isteği.

GÜLMEYE MAZERET BULMAK NİYE?

Bu ağır karakter mutlu fotoğraf paylaşamaz mesela! Geçen seneki fotoğrafı, “Ben farkında değilmişim gibi çek pampa” hesabı, “Eski mutlu günlerden” diye notlarla falan anca koyabilirler… Geçen sene her şey güllük gülistanlıktı sanki. Gülmeyi mazeretle sunana büyük ‘ayarım’. Güleceksin tabii; ne olacak ki, gül, insanlık hali!
Biz Nejat İşler’i tam da bu gerçekliği için sevmedik mi?
Türkiye, yazık, bu durumda bile insanların iç dünyasını harcıyor.

GECE KULÜBÜNDEKİ O ADAM GİBİ

Bu diyarda böyle… ‘Türk aydını’ rollerine soyunacaksan, kulüpte tüm gece bara dayanıp etrafa ağır ağır bakan adam gibi takılmalısın. Millet çılgınlar gibi dans eder eğlenirken sen dikilip uzaklara bakan, “Ne işim var burada yahu?” ifadesi yapan, en fazla bir elini kaldırıp tempo tutan pozisyona oynamalısın.
Bunlara kadar memleketin meselesi çok. Ama olan biteni sığ siyasi tartışmalarla çekiştirip hiç derinlere inmediğimizden de patlıyor o meseleler.
Hele de yazın, sosyal medyaya biraz daha bakın; bizler adına düşünce ifade edenlerin kabızlığı, samimiyetsizliği ve klişelere hapsolmuşluğu yüzünden de çözülmüyor bizim gibi sıradan insanlar için meseleler.

* Bu yazı 16 Ağustos 2016 tarihinde Nilay Örnek’in Sözcü Gazetesi Şık ekindeki köşesinde yayımlanmıştır.

* Yazının ana görseli, Miguel Bastos’a ait bir illüstrasyondur.