Sorumlu? Hiç mi yok?
Gece Bartın maden kazasını duyuyorum, endişeleniyor, merak ediyorum. “Kaç kişi? Kurtarılabilecekler mi? Neler oluyor?” Televizyonlardan, bizzat kendim öğrenmek istiyorum. Dakikalarca gördüğüm alt başlık “Bakanlar olay yerine gidiyor”. “… talimatıyla” arama-kurtarma çalışmaları yapılıyor. Ülkemdeki bir madende olup biteni anlamaya çalışırken, bu facianın önlenmesinden sorumlu olanların kurtarıcı rolüyle sunulmasını izliyorum. Algım kayıyor, üzüntüm sinire boğuluyor. Aşağıdakileri yazıyorum. Sansür Yasası’nın zafer pozlarıyla Meclis’ten geçişinin üzerinden daha bir iki gün geçmiş, insanlar ne kadar cesur olduğumu yazıyor. Saldıran her türlü saldırı cımbızlamasındadır zaten. Her türlü var. Aşağıdaki duygumu yazmam bile sorun mu? Ne fena! Ya da… Sorun bu mu memlekette?
18 yıl bizzat gazete yazıişlerinde çalışmanın refleksi, haber oldu mu deli gibi her şeyi izlemek, okumak, bunu kendim yapmak isterim…
Oysa ne acıklı ki, gazetesiz, televizyonsuz, gazetecisiz bırakıldığımız ülkede her şeyi sosyal medyadan öğreniyoruz.
Twitter, Instagram hatta YouTube’dan haber öğrenmek, “olan biteni yorum yapanın duygusuyla okumak” demek. Her yer iyi ya da kötü niyetli “yönlendirme” dolu. (Şu yazdığım bile öyle.)
‘BEN’ NE HİSSEDİYORUM?
Oysa televizyonlarımız -güvenilir- olsaydı canlı canlı bölgeyi kendimiz izler, kendi algımızla öğrenir, “kendi duygumuzu örerdik”.
Ben ne hissediyorum? Bu soruyla baş başa kalamıyoruz.
Ne oldu; “ben” ne hissediyorum?
SORUMLU… HİÇ Mİ YOK!
Sinirlensem de tv’de haber açıyorum. Haber dilini biliyorum, kullanılan dille ne yapılmaya, nelerin örtülmeye çalışıldığını, algıların nasıl kurulduğunu görüyorum.
Bir hanımefendi, damadı göçük altında, muhabire “Oğlum sen de araya gir, araya girin de çıkarsınlar bir an önce” diyor. Çaresizliğini anlıyorum. Yanındakiler de benzer halde.
Televizyonun, “bir ek gücün” araya girmesiyle kurtarmanın ilerleyebileceğini düşünüyorlar.
Muhabir konuşurken arkasındaki morgdan, ciğerinden ağlayan bir kadının sesi geliyor:(
41 ölümün olduğu bir maden faciasında bile önceliğin insan kurtarmaktan başka olabileceği, torpilsiz-önceliksiz, o haberlerde sürekli bahsedilen büyük kurtarıcının “talimatı” olmadan adım atılmayacağı bilince o kadar işlemiş ki!
Her şey kaza mı? Gerçekten hiç mi sorumlu yok?
BİLİNÇ AĞAÇKAKANLARI
Oysa bu ülkedeki her can değerlidir! Önlem almayıp Soma’dan Çorlu tren faciasına onlarca vahim olayda hiçbir sorumlu görmeyen, ceza vermeyen, aileleri suçlu haline getiren, susturmaya çalışan, göz yumanlar bu olanlardan da sorumludur. Bakanlar lütuf yapmıyor! Biz tebaları değiliz, onlar bizim temsilcimiz, aracılarımız. Bunu kendimize hatırlatmadıkça hep mağduruz.
Deprem ülkesiyiz! Alınan önlem de belli, Soma faciasında olanlar da ortada. 41 can, 41 aile… Canlı canlı mezara gömüldü işçiler, kurtarıcı, yara sarıcı rolüne soyunan yetkili beyleri izlemeye, “bakanımız koşturdu geldi”yi sürekli ve sürekli tekrarlayan “bilinç ağaçkakanı” tv insanlarına dayanamıyorum!
Ne yazık birbirimizle iletişememiz, bu kadar kopuk kalmamız.
Oysa o kadar sarılmak istiyorum ki Bartın’da morgun önünde oturan o ablalara, annelere, kardeşlerime:( çok üzgünüm. Bartın… Başınız sağolsun.
Ve zaten sonra “Kader” açıklaması geldi:(