Sen hiç umutsuzlukla kazanıldığını gördün mü?
“Nilay Hanım gazetecisiniz bilirsiniz… Ne olacak bu seçim?” Artık gazetelerin içinde değilim, hem olsam ne olacak? Kim ne biliyor? Ama yine de tam umutla ağzımı açacağım yanımdan biri başlıyor saymaya: “Bi şey değişmeyecek ya… Hilesi var, hurdası var, adamlar bırakır mı, umutlanmayalım, hep umutlandık, toplu depresyona mı girelim” vs vs vs vs Böyle de gidiyor…. Tam umutlanacağım, zaten yıllardır elimde başka şey yok; biri asitliyor…
Belki bundan çok sevdim Mehmet’in Mehmet Özdoğan’ın yazısını. Facebook’a öylesine döktürüvermiş… Ama o kadar işime aradı ki…
Kim ateşi verse “Siz umutsuzlukla herhangi bir şeyin kazanıldığını gördünüz mü?” diyor yangını söndürüyorum. Saatler kaldı ama belki sizin de işinize yarar… Seçimde, aşkta ya da savaşta…
UMUTSUZLUĞUN KOKUSU TAZE KAN KOKUSU GİBİ
“Ben hiç, umutsuz insanların kazandıklarını görmedim.
Maçlarda, seçimlerde, karşılıklı bir atışmada, sanatta, iş dünyasında; hiçbir yerde.
Umutsuzmuş gibi yapıp kazanma hevesinden yanıp tutuşan insanların kazandıklarını gördüm, evet.
Ama zaten onların umutlarını ellerinden, kollarından, kurmaktan kaçtıkları ve anlam bütünlüğünü korumaya gayret ederek yeniden tasarladıkları cümlelerden; kısacası katıksız heyecanlarından kolayca tanırsınız.
Her zaman da kazanamazlar zaten. Hatta çoğunluğa karşı çoğunlukla hiç; ikili mücadelelerde, özel maçlarda bazı bazı. Seçtikleri yol, sonuca ulaşabilme açısından riskli, kendilerini koruyabilme açısından güvenli. İkisi arasında bir yere sıkışmak doğal; iki ayrı sonuç da haliyle olası.
Ama umutsuzluk, umutsuz görünmeye direnmek başka şey.
Umutsuzluğun kokusu, taptaze kan kokusu gibi çünkü.
Lıkır lıkır içmelik.
Umutsuzluk, ülkeyi göz göre göre uçuruma sürükleyen bir partinin 16 yıl iktidarda kalmasını sağlayabilecek ve nice 16 yıllar vadedebilecek kadar müthiş bir iksir.
Formülü de malum:
Önce açıkça ‘ezik’ demekten çekinmediklerinin umutsuzluklarını sömür, yücelt, dirilt; iki üç seçim üst üste kazan.
Sonra da bir daha asla kazanamayacaklarını düşünen yeni umutsuzlar yarat.
O kadar umutsuz görünsünler ki; değil 2,5 milyon; 5 milyon oy çalsan da hiç itiraz edemeyecek gibi dursunlar.
O kadar umutsuz görünsünler ki, sen bir şeye itiraz ettiğinde bile “Hala şaşırıyor musun?” diye içselleştirsinler; kendi mahallende başını ezsinler kaygılarının.
O kadar umutsuz görünsünler ki sandığa bile gitmeyecek noktaya gelsinler.
Kusura bakmayın ama “Yine hayal kırıklığına uğramak istemiyorum”larınız bana biraz sonuç değil de sebep gibi geliyor tüm bunlardan ötürü.
Benimki de pek hoş bir şey değil galiba. Hatta görüyorum ki çoğunuz için sinir bozucu.
Ama umut anlamlı bir çoğunluğa eriştiğinde, umutsuzluktan bin kat daha bulaşıcı.
Umutsuzluğu sömürenler için binkat daha zorlayıcı, engelleyici.
Eğer “Yine hayal kırıklığına uğramak istemiyorum” gibi aşırı romantik ve kendiniz dahil kimseye bir faydası dokunmayan içgörüler dışında umutsuz görünmek için elle tutulur başka motivasyonlarınız yoksa bence biraz umutlanın.
Umudunuzu gösterin, umudunuzla yıldırın.
Aslında başka da yapacak bir şey yok.
Elimizden gelip gelecek olan bu kadarcık bir şey.
Hem de iyi bir şey sağlık için, valla billa.
Kafası da bebekler gibi.
Düşüşü azıcık daha zor.
Ama umut bir yerde kalınca kalkması da kolay.”
Mehmet Özdoğan