Rüya gibi üniversite eğitiminin ayrıntıları…

Gazete yazıları, İlginç bilgi

Güneş Batmaz, okulu Minerva Schools’u anlatıyor…


Nasıl başvurdun? Ya da seni nasıl buldular?

Onlar beni bulmadı, ben Minerva’ya başvurdum. TEVİTÖL’de 11. sınıftayken bir üst yıl grubumuzdan iki kişi başvurmuştu ilk defa bizim liseden. Ben de ilk onlardan duydum. Onlar kabul alamamıştı zamanında; pilot yıl grubuna çok az kişi aldıkları için çok daha seçiciydiler o yıl. Bu iki arkadaşımın yanı sıra, bizim lisede başlayıp daha sonra UWC ile Hong Kong’a giden biri daha vardı bir üstümüzde bizim. O ise kabul almıştı ama Harvard’ı tercih etmişti. Durum böyle olunca bizde de bir aşinalık oluştu ve bu aşinalık zamanla merak ve ilgiye dönüştü. Ben 12. sınıfa geldiğimde bir sınıf arkadaşımla birlikte Minerva’ya başvurma kararı aldık.

Neler oldu; nasıl kabul edildin?
Arkadaşımla birlikte başvururken pek de umutlu değildik açıkcası; okulun aşırı seçici olduğunu biliyorduk. (kabul oranı %2 civarındaydı sanırım bizim başvurduğumuz yıl) Biz de başvurduk ve birkaç aylığına aklımızdan çıktı; son senemizin zorlu dönemleriydi lisede. Sonuçların açıklanacağı zaman Türkiye’de geceydi saat ve arkadaşımla birlikte internetten sırayla baktık girebilmiş miyiz diye, benim odamda yatakhanede. İkimiz de kabul edilmiştik ve ikimizin de sevinçten gözleri dolmuştu birbirimize sarılırken. O gece ikimiz de mutluluktan doğru düzgün uyuyamadık. (daha sonra bu arkadaşım Minerva yerine NYU Abu Dhabi’yi tercih etti)

Başvuru nasıl yapılıyor?

Başvurunun nasıl olduğuna gelirsem, üç aşamalı olduğunu söyleyerek anlatmaya başlayayım. Bu aşamaların hepsi internetten, Minerva’nın platformundan yürütülüyor. İlk aşama genel yetenek testi niteliğinde; bir sürü farklı formatta genel yetenek ölçücü sorular soruluyor. Bu esnada Minerva’nın platformu bilgisayarın kamerasından sizi kaydedip mikrofonunuzdan dinliyor. Aynı zamanda da ekranınızda yaptığınız her şey de kayıt altında; kopya çekilmediğinden ve dürüstçe cevaplandığından emin olmak için. İkinci aşama daha çok sözlü ve yazılı bir mülakat havasında gerçekleşiyor, yine aynı online platform üzerinden. Üçüncü aşamaya davet edildiğinizde de lise yıllarında hangi başarılara imza attığınızı paylaşıyorsunuz. Bu başarılar liderlik, bağımsızlık, yaratıcılık ve benzeri özelliklerinizi sunuyor olmalı. Bu başarıların yanı sıra okul not dökümü gibi her başvuruda istenen belgelerden bazıları da isteniyor. SAT, ACT ve benzeri Amerikan standardize testlerinden aldığınız puanlarla ilgilenmiyor Minerva; kendi seçim yöntemiyle kendi kriterlerine uyup uymadığına bakıyor aday öğrencilerin.

Her yıl kaç kişi alınıyor, Türkiye’den başkaları da var mı ya da olacak mı?
Bu yıl ve geçen yıl 120 civarında öğrenci alındı diye biliyorum her iki yılda da. Aslında okulun bir kotası yok; sınavlarında kriterlere uyan her öğrenci kabul ediliyor. Böylelikle başvuranlar arasında herhangi bir rekabet de olmuyor; herkes kendi başına değerlendiriliyor. Yalnız eğer bir yıl 150’den fazla öğrenci kayıt yaptırmışsa, öğrenciler iki ya da daha fazla gruplara bölünüyorlar, bir grupta 150’den fazla kişi olmayacak şekilde. 150 burada Dunbar’ın Sayısı olarak geçiyor; bir toplulukta herkesin birbiriyle stabil kişisel ilişki kurabileceği bir bilişsel sınır olarak kabul ediliyor 150 kişi.

Okuldaki tek Türk bendim bu seneye kadar. İlk mezun olacak grup olan kendi yıl grubumdaki tek Türk benim, ama bu yıl iki Türk öğrenci daha başlayacak.

Okulun farklı yanları neler, senin için avantajı nedir?
Yukarıda belirttiğim farklılıkların yanı sıra, ilk yıl herkes aynı dersleri alıyor. Dört dersin dördü de farklı bir beceri alanını geliştirmeye yönelik öğrencilerin. İlk yıl dersler içerik yerine beceri odaklı işleniyor. Hani okullar derler ya bu yüzyılın kritik becerilerini veriyoruz öğrencilerimize, işte biz ilk yıl tam onu yapıyoruz; derslerin amacı bu. Mesela bir dersin bir döneminin yarısı liderlik ve takım çalışması kavramlarını irdeleyerek geçiyor. Başka bir ders de tamamen etkili iletişim ve ifade üzerine kurulu.

Durum böyle olduğu için, ikinci yıla geçtiğimizde üniversite derslerinin 101’lerini henüz okulda öğrenmemiş oluyoruz. Zaman kaybetmemek amacıyla okulun sağladığı kaynaklardan yazın kendimiz çalışıyoruz giriş derslerini, ikinci yılda hemen ikinci yıl müfredatıyla başlayabilelim diye. Yani geleneksel bir üniversitenin bir yılda yaptığını biz yazın kendimiz öğreniyoruz. İlk yılımızı da beceri geliştirerek geçiriyoruz.

Günde sadece iki dersimiz var haftada dört gün. Günün geri kalanını kendimiz okulun sağladığı kaynakları okuyarak geçiriyoruz ve kendimize de zaman ayırıyoruz. Bu şekilde her gün ertesi günün derslerine hazırlanıyoruz. Bu kaynaklardan kendimiz öğrendiğimiz içeriği derslerde öğrendiğimiz becerileri kullanmak için bir zemin olarak kullanıyoruz. Derslerimiz tamamen tartışma bazlı, profesörlerimiz de öğretmenlik yapmak yerine rehberlik yapıyor gibi derslerde. Profesörün dersin başında sınıfa gelip, ders boyu konu anlattıktan sonra dersi bitirmesi bizim için kabul edilemez. Aktif öğrenmeyi icra etmek Minerva’nın temellerinden biri; profesörlerin 20 dakikadan fazla aralıksız konuşması yasak.

16 kişilik sınıflarımız oluyor derslerde. Sınıf mevcutlarının böylesine küçük olmasının epey bir getirisi oluyor. Profesörlerle birbirinizi iyice tanımış oluyorsunuz. Ek olarak da derslere katılmama gibi bir durum söz konusu olmuyor. Profesör fark ediyor ki 15 dakikadır söz almamışsınız, hemen sizi tartışmaya dahil edecek bir soru soruyor mesela. Herkesin katılımının eşit olmasına önem veriliyor.

Minerva’da sınav olmayışı da çok büyük bir avantaj. Sınav haftalarının verdiği gerginliğe bir yılda yabancılaştım bile. En önemlisi de derslerde öğrenilenleri sınavdan önceki gecelerde ezberleyip sınavdan hemen sonra unutmuş olmuyoruz; gerçekten öğreniyoruz. Notlarımız derste söz alıp dediklerimizden ve teslim ettiğimiz yazılarımızdan geliyor. Her ders genelde 3-4 farklı alandan notlandırılmış oluyoruz. Bu notlar da derste edindiğimiz becerileri nasıl içselleştirip uyguladığımızla ilgili veriliyor. Eğer başka bir derste edindiğiniz bir beceriyi derste doğru bir şekilde kullanırsanız o not çok daha değerli oluyor.

Okurken bir yandan da dünyayı geziyor oluşumuz da inanılmaz bir avantaj. Bizleri dünya vatandaşı olarak yetiştiriyorlar. Amaçları hepimizin ileride dünyayı etkileyecek bireyler olmamız. Bu da önce dünyayı gezmeden ve farklı kültürlerin içinde yaşamadan mümkün değil. Yaşadığımız şehirlerde sık sık etkinliklere katılıyoruz ve elimizden geldiğince içinde bulunduğumuz toplulukların bir parçası oluyoruz. Örneğin her dönem her dersten birer tane içinde bulunduğumuz şehirle ilgili proje yapıyoruz. Bu projelerde derslerde öğrendiğimiz becerileri içinde bulunduğumuz toplumlarda nasıl kullanıyoruz onu gösteriyoruz. Ek olarak şehirlerin bazı enstitü ya da tesisleri ile ortak etkinlikler düzeneyerek de müfredatımızı pekiştirmiş oluyoruz.

Yaşadığımız ülkelerle kurduğumuz bağların da ileride getirisi büyük olacak diye düşünüyorum. Dünyayı gezerken hiçbir noktada arkadaşlarımızdan ayrılmıyoruz. Bütün yıl grubu olarak geziyoruz ve aynı binalarda yaşıyoruz. Böylece aramızdaki bağlar da çok samimi oluyor. Arkadaşlarımın hepsi genç yaşlarına göre çok şey başarmış kişiler. Böyle bir topluğun parçası olmak çok güzel. Aynı zamanda ulusal zenginliğe de çok önem veriliyor. Okulda neredeyse herkes farklı bir milletten. Normalde uluslararası bir Amerikan okulunda uluslararası öğrenciler azınlıkla olur. Minerva da bir Amerikan okulu olmasına rağmen Amerikalı öğrenciler bizde toplam öğrenci nüfusunun %20’sinin altında. Bu durum da birçok kültürü yakından tanıyabilme imkanı sunuyor. Okulun öğrenci gelenekleri de bu kültürel paylaşımları artırmaya yönelik.

Derslerimizi kendi bilgisayarlarımızdan, Aktif Öğrenme Platformu’ndan alıyoruz. Bu platform Minerva’nın geliştirdiği bir software, fikri mülkiyet. Okulun bu yanı bazılarında Minerva’nın online bir üniversite olduğu algısını yaratıyor, fakat bu Minerva deneyiminin sadece bir parçası. Böylelikle biz dünyayı gezerken profesörlerimiz lojistik kısıtlamalara maruz kalmadan bize ders verebiliyorlar. Zaten arkadaşlarımızla birlikteyiz daima. Bazı günler kafelerden ders aldığımız oluyor; iyi bir internet bağlantısı ve bilgisayarımız ders almak için tek gerekenler. Durum böyle olunca da geziye çıkmak için tatilleri beklemek de gerekmiyor. Mesela geçen yıl okuldan Meksikalı bir arkadaşım beni evinde ağırladı San Francisco’da okurken. Birkaç arkadaş atladık otobüse ve Meksika’ya gittik. Sabahları ev internetinden salonda ders alıyor, gün içinde turistlik yapıyor, akşam üzeri ertesi günkü derslere hazırlanıyor, akşam da dışarıda eğleniyorduk.

Derslerin platformdan alınışı aynı zamanda bize klasik bir sınıfta imkansız olacak teknolojik fırsatlar sunuyor. Mesela her ders kaydediliyor, profesörler not verirken derste konuştuğunuz yerleri işaretliyor ve verdikleri notlar hakkında yorum yapıyor. Mesela diyorlar ki “çok güzel örnek vermişsin burada” ya da “keşke bu dediğini biraz daha irdeleseydin, o zaman daha yüksek not verirdim.”
(platformu tam olarak özellikleriyle anlatmam çok zaman alacak, bu kaynaklar daha iyi fikir verebilir:
https://aribadernatal.com/projects/ActiveLearningForum/
https://wit.io/projects/minerva-active-learning-forum )

Dersler senin için nasıl, başkaları için nasıl farklılaşıyor?
Dersler içerik olarak kişiselleştirilmiyor. Herkes kendi seçtiği dersleri diğer seçenlerle birlikte alıyor. Bu durumda ders programlarımız kişiselleştirilmiş oluyor ders seçimlerimize bağlı olarak. Bunun yanı sıra, eğer bir derste zorlanıyorsanız ya da hayatınızdaki herhangi bir şey akademik olarak sizi etkiliyorsa, hem rehberlik servisi hem de dekanlar sizinle birebir ve yakından ilgilenebiliyorlar az öğrenci olduğu için. Durumunuza göre istisnalar ya da esnemeler yapılıyor.

Şimdi neler yapıyorsun ve neler yapacaksın?
İlk yılki genel müfredatın sonunda derslerini almak istediğim bölümleri belirttim. Business ve Social Sciences bölümlerinden ders alacağım bu sene. İlk yılın beceri odaklı temel müfredatından sonra, ikinci yılda girdiğim bölümlerin temel derslerini alıyorum. Daha sonraki yıllarda da dallarımı seçmiş olup, onlar üzerine yoğunlaşmış olacağım. (çift dal yapacağım bu iki bölümden) Henüz dallarıma karar vermiş değilim, bu yıl bölümlerin temel derslerini aldıktan sonra kararımı vermiş olacağim yıl sonunda.

  • “Arkadaşım Minerva yerine NYU Abu Dhabi’yi tercih etti” diyorsun, neden sence?.. Okul ücretli mi? Pahalı mı, ondan mı acaba böyle
    Sen burslu mu okuyordun orada? Bursun varsa nereden, onlardan mı, Türkiye’den mi

Okul ücretli elbette, her Amerikan okulu gibi. Fakat okulun ücreti normal bir Amerikan üniversitesinin yarı fiyatı, belki daha bile azı. Karşılanabilir kılmak istiyorlar okulu onlar da. Amerikalı öğrencilerin çoğu burssuz, çünkü aileleri zaten onlara bebeklikten başlıyor üniversite parası biriktirmeye. Çok ucuz geliyor sonra yarı fiyatına olunca onlara. Uluslararası öğrencilerin de neredeyse tamamı burslu. Ben de bursluyum. Okulun fiyatının yarısı burs olarak veriliyor bana; herkesin kendi gelirine göre bir burs planı var. Kalanın bir kısmını staj yaparak kendim kazanıyorum. Bu da financial aid paketimin parçası. Geçen eylülden beri okulun pazarlama ekibinde stajyerim. Bu eylülden itibaren yaratıcı takımda görsel medya prodüktörü olarak çalışmaya devam edeceğim. Aynı zamanda da 18 yaşından itibaren harbi iş tecrübesi oluyor bize de. Geri kalanını da ailenin karşılamasını bekliyorlar, ama benim kalanı Taşkent ailesi ödüyor STFA’nın sahipleri.

Arkadaşımının da biraz katkı yapmasını bekliyorlardı. Onların biraz dediği katkı bir de dolar cinsinden olunca bizlere yine de fazla geliyor. İsteseler zorlayabilirlerdi sanırım, ama bir risk faktörü de var neticede ortada. Yepyeni bir okul, kimin neyi tam belli değil, henüz kendini kanıtlamamış ve alışılmışın çok dışında. Öte yandan NYU Abu Dhabi’den aldığı kabul cep harçlığını bile karşılıyor. Emirliklerde refah içinde cebinden hiçbir şey çıkmadan okuyor. Bir de mühendis olmak isteyen biri olarak NYU Abu Dhabi gibi o alanda çok iyi eğitim veren yerden tam burs alınca riske girmek istemedi.

  • Hangi ülkelerde okudun, okuyacaksın…

İlk yıl San Francisco’da tamamen. Ondan itibaren her yıl farklı bir ülke. San Francisco, Berlin, Buenos Aires, Bangalore, Seul, (belli değil) ve Londra olarak 4 yılı geçirmiş olacağız. O belli olmayan da İstanbul’du aslında, ama ülke karışınca bu ay resmi olarak kalktı listeden. Zaten Türkiye’de akademik özgürlüğün olmaması ve terörün sıkça gündeme gelmesi İstanbul’u hep sallantıda kılmıştı. Yerine neresi gelecek belli değil.

  • Kız erkek dengesini de merak ettim.

Aynı az çok. Hangisi az daha fazladır bilmiyorum yani.

  • Sence TEVİTÖL’de okumayan biri de bu okula girebilir mi? Yeni giren Türkler hangi okullardan biliyor musun?

Elbette! Biri Samsun’da lise okudu onu biliyorum. Diğerini hiç bilmiyorum, UWC ile yurt dışında okumuş bile olabilir.

Normalde Türkiye’den yurt dışına başvuracaksanız lise sonrası için genelde IB diplomanızın olması gerekiyor uluslararası standartlarda eğitim aldığınızın kanıtı olarak. O yüzden belli liselerin öğrencileri yurt dışına başvuruyor genelde sadece. Minerva hangi okudan ya da nereden olduğunuza bakmıyor. Aradıkları profilde bir öğrenci olduğun sürece her yerden kabul edilebilirsin. Seni kişi olarak yeteneklerinle ölçüyor, ne kadar tarih ya da fen biliyorsun diye değil.

  •  Şu mevzuyu tam anlamadım; mesela o yıl 120 öğrencisiniz, 120 öğrenci de Paris’te mi kalıyor? Hepiniz farklı ülke ve şehirlerde mi?

Evet, hepimiz topluca şehir değiştiriyoruz. İlk yıl herkes San Francisco’daydı, şimdi bütün arkadaşlarımla birlikte olacağım yine Berlin’de.

  •  Sen kaç yaşındasın? 1 sene okudun galiba, değil mi? İlk mezun ekibinden olacaksın anladığım….

Ben 19 yaşındayım (başladığımda 18’dim), fakat öğrencilerin yaşları 16 – 25 arasında değişiyor hepimiz aynı yılda sınıf arkadaşı olsak da. Mesela bir kız var UC Berkeley’i iki yılda bitirmiş şimdi de burada eğitim alıyor bizimle. Ya da birkaç yıl geleneksel bir üniversitede eğitim görüp memnun kalmayıp Minerva’ya transfer olanlar da var. Minerva 4 yıllık paket bir program olduğundan herkes en baştan başlıyor öncesinde üniversitede birkaç sene eğitim almış olanları olsa da. Herkesin benim gibi liseden sonraki ilk yılı Minerva olmamış yani.

Evet, ilk mezunlar biz olacağız. İkinci yılımıza başlıyoruz bu eylülde.

  • Bu yıl en sevdiğin dersler ya da şöyle sorayım en çok neyi öğrenmeyi iyi, farklı, geliştirici buldun?

Kompleks Sistemler (Complex Systems) diye bir dersimiz vardı ilk yıl her iki dönemde de. İlk dönem kompleksite bilimine giriş yaptık. Yeni yeni yükselen ve değer kazanan bu bilim dalı beni çok etkiledi. Özellikle içinde bulunduğumuz her türlü sosyal sistemi (şirket, aile, ülke, etc.) ve bu sistemler içerisindeki etkileşimleri ve bu etkileşimlerin sonuçlarını irdeliyorduk sözel bir bilimsel açıdan. Çok ilginç ve faydalı geldi bana, özellikle sosyal dinamikleri izah etmek gerektiği zaman bir sistemde. Bu dersin ikinci döneminde de ömür boyu kullanışlı olan beceriler üzerinde durduk. (liderlik, takım çalışması, arabuluculuk, pazarlık yapmak, vb.) Profesörlerimiz de inanılmaz parlak akademisyenlerdi; bu ders favorim oldu.

* Bu okulun normal okullara benzer tarafı ne?

Yani mezun olunca elimizde normal bir (ya da iki, çift dala) Amerikan akreditasyonlu üniversite diploması olmuş olacak. 4 yıllık tam zamanlı bir üniversite programı özünde, her üniversite gibi. Fakat her açıdan işleyiş tarzı epey farklı diyebilirim.