Olmadı… Bence…
Bugün 2 küsur saat yaklaşık iki yıldır emek verdiğim iş ile aynı isim -Nasıl Olunur- ve formatta bir programı kanlı canlı seyrettim. Ve sanatçı ile konuk arasında şu diyalog geçti, kaydettim: “Çok iyi sahtekar, çok iyi hırsız… Sen al yemeği götür, yemeği dünyaya daha iyi pazarlayabildiğin için… Ben ağzımı açmayayım, sen de yemeğin üstadı ol. Bunu normal ahlaktaki insan ayıplar abi. Biz de en fazla kalbimiz kırılır ayıplarız.” Yemekten örnek verilen hissi ben de dan yaşadım. Önce kalbim kırıldı, sonra ayıpladım!
Ben biraz dertlendim, benden önce ‘durumu’ fark edip benden önce tepki veren, beni uyaran ‘yüzlerce’ kişi olduğu için de minik bir not yazmayı borç bilirim.
Herkese teşekkür ederim.
İsim zikretmeyeceğim; anlayan anladı, bilen bildi.
Şaşkınlığım önce üzüntüye, çabam görünmez kılınınca da biraz kızgınlığa dönüşmüştü. Birilerinin senin adına hakkını aramasını hep kıymetli bulmuşumdur. Çünkü herkesin sorumluluktan, bir şey söylemekten imtina ettiği, kendini bile savunmadığı bir dönemde, senin adına üzülen, seni düşünen, seninle empati kuran insanlar çok değerli.
Hele de bu insanların işlerini okuyan, dinleyenler olması daha da değerli.
Twitter’daki dostlarıma da buradakilere de eyvallah. Valla sağolun. Arayanlar da ayrı kıymetli…
.
.
Şöyle bir şey oldu özetle; Çarşamba gecesiydi sanırım pek çok insan benimle bir poster paylaştı.”Nasıl Olunur?” isimli meslek konuşulacak bir seri başlıyor ve bunun anlı şanlı duyurusu yapılıyordu iki ünlü ismin hesaplarında.
Ünlü bir müzisyen sunacak, -ilk bölümde- bir şef konuk olacak, bir İstanbul belediyesi de sponsorluk-ev sahipliği yapacaktı bu işe.
Ben “bir kerelik bir iş” sandım önce ama yine de, hem belediyeye, hem sanatçının hesabındaki menajerlik eposta hesabına bir mesaj attım.
Konuk şefi tanıdığım için ona direkt yazdım, o da ileteceğini -sonra da ilettiğini- söyledi anlayışla.
İnsanlar her şeyi, herkesi bilmek zorunda değil. Ha bir Google insana neler öğretiyor o ayrı, insan iş yaparken yapacağı formata, isme bir bakar bence, ayrı…
Ama düşündüm ki, İnsan halihazırda yapılmakta olan olan bir işin benzerini niye aynı isimle yapar? “Kesin bilmiyorlar, ben haber vereyim” dedim.
Her işin içeriği kişilere göre değişir, yapan yapsın, isim aynı olmasa fark etmezdik bile, kimsenin aklına gelmez benzerlik. Bin yıllardır insanlar soru soruyor. İsim de dünya orijinal değil, hani ben de bu kadar büyüyeceğini bilsem belki daha orijinal bir isim düşünürdüm.+
Neyse, sanatçının hesabından “Merhaba. Bilmiyorduk. Konuyla ilgileneceğiz. Teşekkürler bilgilendirme için” yanıtı geldi perşembe. “Oh” dedim bitti.
Ama cumartesi sabahı yine mesaj kutularım dolu uyandım, sanatçı “Nasıl Olunur” ismindeki seri programını duyuruyordu Instagramında, bana da mesajlar gelmişti. Bir numara vardı aradım “Belediyeye ait bir konseptti, sanatçı bilmiyordu ama mesajınız üzerine görüşülüyordu vs” konuştuk. Tamam dedim “Sizden haber bekliyorum”
Baktık “tık” yok, sanatçının telefonuna ve menajerlik epostasına hem programı hem kendimi anlatan uzuuunnnn bir mesaj daha yazdım.
Üzerine sanatçıya da “Agresif bir ticaret değil de sanat yaptığınızdan, ürettiğinizden durumu bilseniz anlayacağınızı, durumdan haberdar olmadığınızı düşünüyorum. Haberdar etmek istedim. Bu konudaki tavrınızı öğrenmek beni mutlu edecektir. Kolaylıklar” mesajı attım.
Bu arada pek çok insan belediyenin hesabına durumu anlatan mesaj yazmış, onlar “seçici” olarak silinmiş. Bayağı silmişler yani!
Sanatçı ve menajerlik ekibi biliyor ses yok, belediye görmedi-duymadı ama “Nilay Hanım benzer bir programı aynı isimle yapıyor” diyenlerin mesajlarını siliyor.
Bugün 2 küsur saat -uzun da sürdü kahretsin!- yaklaşık iki yıldır emek verdiğim iş ile aynı isim ve formatta bir programı kanlı canlı seyrettim. Ve sanatçı ile konuk arasında şu diyalog geçti, kaydettim: “Çok iyi sahtekar, çok iyi hırsız… Sen al yemeği götür, yemeği dünyaya daha iyi pazarlayabildiğin için… Ben ağzımı açmayayım, sen de yemeğin üstadı ol. Bunu normal ahlaktaki insan ayıplar abi. Biz de en fazla kalbimiz kırılır ayıplarız, Turkish ravioli derler ama o mantıdır”.
Açıkçası hem ayıpladım, hem kalbim kırıldı.
Benim iki kişi-kurum arasında geçen meseleyi dünya ahvaline bağladığım durumlar meşhurdur dostlarım arasında. Biraz öyle oldu.
Belediye siler de, alır da, kendini kişiden üstün de görür, olsun. Ama bir sanatçı, onun konuğu nasıl o programı benim üzüldüğümden, emeğe saygısızlıktan haberdar yaptılar.
Bir de ben deli gibi sanatçıya ulaşmaya çalıştığım için “İsim vs. hiçbir kanuni hakkın yok tabii” yazanlar olmuş. Mesele bu değil. Ciddi ciddi sanatçıyla halledebileceğimizi düşündüm, program sürerken bile…
Bu yüzden destekler için çok teşekkür ederim.
Nasıl Olunur’un sonunda ‘Bu meslek nasıl yapılır, nasıl daha iyi insan oluruz, bu ülkede nasıl daha iyi yaşarız?’ diye sorarım hep. Okuyan, dinleyen dostların desteğiyle. Sağolun. Kimseye küfretmeden tepki görüldü bence… Görmezseler de ne yapalım, hukuk sistemine inanmasam da:)…
3 comments
Çok acayip gerçekten. Hiç bir zaman anlayamayacağım ve anlamak da istemediğim bir motivasyon. Yalnız bu örnekte ahlak kadar bir zeka problemi de var bence. Bu denli kabul görmüş ve sevilmiş bir işi/ismi; hem de aynı dilde ve aynı topraklarda çalmaya çalışmak küçük düşürdüğü kadar komik de olmuş.
Blogun sayesinde haberim oldu, henüz sosyal medya tepkilerine bakamadım ama nasıl tepkiler aldıklarını da ve yazından da anlaşıldığı üzere nasıl destek aldığını da tahmin edebiliyorum. Yine de benden de naçizane bir geçmiş olsun Nilay.
Ve bu vesileyle, bir çok şey öğrendiğim, çokça eğlendiğim, şaşırdığım, üzüldüğüm, sevindiğim onca kıymetli sohbet için; gelecek adına da harika bir arşiv bıraktığın için minnet ve sonsuz teşekkürlerimi, buraya da not düşme şansı bulmuş oldum. Tekrar tekrar ellerine sağlık.
Ya yine ne incesin Yiğit; sağol