Cumhurbaşkanı’na yedirilmeyen gıdaları biz niye yiyoruz?

Gastronomi, İlginç bilgi, Kitap, Türkiye halleri

Bir tür CSI Saray var! Cumhurbaşkanı’nın yediği içtiği her şeyi kontrol ediyor. Misal, bir salata malzemesinden eser miktarda tarım ilacı çıksa bile, o ürün Cumhurbaşkanı’nın sofrasına konulmuyor.

Peki ya biz? Bizim sofralarımıza ellerimizle koyduğumuz gıdalarda durum nasıl? Bizim gıdalarımızda o polisliği yapması gereken kurumlar yeterince çalışıyor mu?

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın gittiği bir restoranı güvenli bulup, siz de, zevkinize uyarsa, onun yediği yemeklerden keyifle ısmarlayıp yiyebilirsiniz.
Ancak aynı mönü de olsa, yemek aynı yemek mi? Malzeme aynı malzeme mi?
Değil.
Şöyle ki, birkaç restoran sahibi kişiden bizzat dinlediğim şey şu idi; tabii tam tamına ayrıntıyla anlatmıyorum, bana anlatılan ayrıntıları biraz yuvarlayarak aktaracağım…
Mesela Cumhurbaşkanı bir yere yemeğe gidecek, mönü önceden belirleniyor, Saray’dan bu işle ilgili özel şefler geliyor, onlar restoranın o yemeklerinin tariflerini alıp yemekleri öğreniyor ve o mekânın yemeklerini o özel aşçılar yapıyor, bu bir…

‘BENİM YEMEĞİM DAHA LEZZETLİ OLABİLİR’

Yani -bence- aynı yemeği, Cumhurbaşkanı’nın benden daha az lezzetle yemesi daha olası.
Şöyle ki, bir yemeği orada yıllardır yapan adam yerine, tarifi yeni alan bir özel aşçının yapmasını yeğlemek böyle bir sonuca yol açabilir, bu normal.
Bu durumla ilgili olarak Anthony Bourdain’in harika bir tespiti var, ama onu alıntılasam ‘ortamdaki nem çok’, kapan olur, siyaseten bir şey diyormuşum gibi olur, alıntılamayacağım.
Tespit yok, ima yok, gönderme yok; salt durum…

CSI CUMHURBAŞKANI

Neyse, bir de malzeme meselesi var. Malzemenin kalitesi, sağlıklı olma durumu.
İşte bu noktada biz halt yiyoruz, Cumhurbaşkanı ise imrenilesi bir şekilde sağlıklı besleniyor.
Bana restoran sahiplerinin anlattığı, ‘acayip bir aracın varlığı’ idi.
Bu acayip araç bir tür CSI Cumhurbaşkanı; içi laboratuvar gibi.
Sofraya bir çoban salatası mı gelecek; domatesten salatalığa, biberden limona her şeyin kontrolü yapılıyor. Zararlı maddesi var mı, üzerinde tarım ilacı kalmış mı?
İşte bu noktada, inanılmaz titiz olduğunu bildiğim, yıllardır tanımadığı çiftçi ile çalışmayan restoran sahibine soruyorum: “Peki sende zararlı bir şey çıktı mı?”
“İnanmazsın, çıktı! Biber. Adam tarım ilacını atmış, 3 hafta beklemeden toplamış. 2’nci haftasında bana gelende çıkmış tarım ilacı. O adamdan sebze almayı kestim tabii”.
İşte o anda, oracıkta var olan tüm paramı o araçtan bir tane almaya harcamak istedim.
Adamlara bak; biberdeki, maydonoz, domatesteki ilacın bilmem ne oranını tespit edip yemiyor, yedirmiyor.
Bizlerse… Nelere maruz kalıyoruz?

5 KİŞİ, 24 SAAT YEDİĞİ İÇTİĞİ HER ŞEYİ TEST EDİYOR

İşte Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık da, yakın zaman önce Doğan Kitap tarafından yayımlanan ‘Mutfaktaki Kimyacı’ adlı kitabında, “Cumhurbaşkanı’nın Yemediği Zehirli Gıdaları, Çocuklarımız Yiyor mu?” başlığıyla bu konuya ayrıntılarıyla değiniyor.
Şık, bu yazısına Nuray Babacan’ın Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan ‘Her Lokmaya Analiz’ başlıklı haberiyle giriş yapıyor.
Haberde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doktoru Cevdet Erdöl, şunları söylüyor: “Saray’da Acil Tıp Ekibi kurduk. 5 kişilik bu ekip, 24 saat çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlık, gıda ve beslenme güvenliğiyle ilgili çalışma planı yaptık. Buna göre, içtiği sudan, yediği yemeğe kadar her şey inceleme ve analizden geçiriliyor. Uluslararası koruma kriterlerine göre yapılan bu incelemelerde, yiyecek ve içeceklerde radyasyon, kimyasal madde, ağır metal ve bakteri taraması yapılıyor.
Analizler düzenli tekrarlanıyor. Yurtiçi ve yurtdışındaki tüm seyahatlerde de aynı analizler yapılıyor. Dünya genelinde suikastların artık silahla değil, bu tür yollarla özellikle gıda yoluyla yapıldığı biliniyor. Bu ekipte gıda konusunda uzman olan doktorlar var. Alınan örnekler sadece Ankara’da değil, İstanbul’da da farklı farklı laboratuvarlarda analiz ediliyor. Saray’da da bir analiz laboratuvarı kurulmasını planlıyoruz.”

ÖZELLİKLE ÇOCUKLARI ETKİLİYOR

Siz de tahmin edersiniz ki, aldığımız, sebze meyvede, kontrolü yapılması gereken yüzler, hatta binlerce toksik kimyasal madde var. Peki Saray’a gittiğinde hemen tespit edilip muhtemelen imha edilen bu ürünler bizlerin sofralarına geliyor.
Bülent Şık bu aşamada tezini ‘klorpirifos’ adlı madde üzerinden anlatıyor.
Klorpirifos (Chlorpyrifos) böceklere ve kurtçuklara karşı kullanılan bir tarım zehri ve ilkbahar-yaz döneminde kullanımı artıyor. Klorpirifos insanlarda, özellikle de çocuklarda beyin ve sinir sistemi üzerinde çok zararlı etkiler gösteriyor.

KİMSE YEMEZSE BİZ YERİZ!:(

Klorpirifos, 2015 yılı başında Avrupa Birliği ülkelerinde yasaklandı.
Türkiye’de ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, klorpirifos içeren tarım kimyasallarının 2016 mayıs ayı sonuna kadar piyasadan toplatılmasına ve satışının yasaklanmasına karar verdi.
Ancak Avrupa Birliği ülkelerinin ithal ettikleri gıda ürünlerine yaptığı testlerin sonuçlarına göre (bunlar şeffaflıkla kamuya açıklanıyor), 2015’e kadar ithal ettiğimiz ürünlerde görülmeyen bu zehirli tarım ilacı, buradaki tablolardan bakınca, her yıl daha da fazla tarım ürününde kendini gösteriyor.
Üstelik Avrupa Birliği’ne üye ülkelere giden ürünlerin çok daha kontrollü üretilmesine ve bu maddenin kullanımının yasak olmasına rağmen.
Yani klorpirifos içeren tarım ürünlerimizi Avrupa almaz, Saray’da yaşayanlar yemez iken bizler her gün bu ürünleri sofralarımızda ağırlıyoruz.
Çünkü bizim için bu polisliği yapması gereken kurumlar işlerini yeterince yapmıyor.
Şahsi olarak Cumhurbaşkanı’nın ne yediği beni ilgilendirmiyor. Ama bu ülkenin çocuklarının canının da değerli olduğunu, onların da zehir yememesi gerektiğini düşünüyorum.
Bülent Şık’ın kitabı da evde yoğurt ya da salça yapımından patates kızartmasına pek çok konuda bilimsel araştırmalarla yemeğe başka bir boyut getiriyor.

16 Eylül 2018

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.