
Çok tuhaf bir hikâye
Prensler prensesler; arkadaşlıklar yazarlar; oyuncular maceralar… Bence okuyun.
Çok ilginç ve gerçek bir hikâye anlatacağım. İşim yok gibi (ki çok var) oturup yazıyorum, çünkü Türkçesi bu bağlamda yazılmaz sanırım; bir yerlerde olsun istedim.
Carter Bays, How I Met Your Mother adlı dizinin yaratıcılarından biri, yazarı.
O twitter hesabında “Size bir arkadaşımla ilgili bir hikâye anlatmak istiyorum” diye başlamış konuya. Ondan aktarabilirimsem ne mutlu.
Bays, 1997’de 21 yaşında üniversiteyi bitirdiğinde yazar olmak isteyen bir genç. Babası Avrupa’yı gezmesi için ona bir Interrail bileti alıyor. Carter Bays, bu tura çıkmadan hemen önce kız arkadaşından ayrıldığı için planı tek başına uygulamak zorunda kalıyor.
Bir haziran günü Fas’a gidiyor. Lonely Planet’ten bulduğu üç otelden ilkine giriyor. El Muniria Otel 3 numara…
Eşyalarını atıyor, kısa süre sonra kapı çalınıyor. Ondan birkaç yaş büyük yakışıklı bir adam; “Ben Ari, Norveçliyim” diyor, “Koridorun sonunda 4 numarada kalıyorum”

Bizimki düşünüyor, “Kim bir otelde yabancının kapasını çalar; bir şey mi çalacak, birlikte mi olmak isteyecek, din değiştirmemi mi talep edecek?”
Derken Ari konuşmaya başlıyor, öyle etkileyici biri ki…
“Biliyor musun?” diyor “Ben yazarım… ” Carter “Ben de yazar olmak istiyorum” deyince, “Ha demek o yüzden buraya geldin” diyor Ari. Carter onun ne demek istediğini anlamayınca söze giriyor: “Nasıl yani, bilmiyor musun? Üç numaralı odadasın! William Burroughs, Naked Lunch’ı (Çıplak Şölen) bu odada yazdı! Ben de dört numaralı odadayım! Kerouac, Burroughs’un el yazmalarını burada temize çekerdi, çünkü Burroughs’un kafası daktilosunu kullanamayacak kadar iyiydi!”
İçkiler, muhabbetler, partiler, yazar Paul Bowles ile tanışıp takılma… Carter, Ari’nin enerjisinden çok etkileniyor. “Herkes onunla arkadaş olmak isterdi” diyor “Ya da kadınlar sevgili… Çok etkileyici bir enerjisi vardı”.
Sonra tatiller bitiyor. Ari bir kez New York’a gidiyor. Ari, Carter Bays’ın, How I Met Your Mother’ı birlikte yazdıkları arkadaşı Craig Thomas’la da tanışıyor. Craig de Ari’ye bayılıyor… “Göçebe biriydi, sık sık bir yerlere giderdi. Sonbaharda New York’a geleceğini söyledi, geldi de. Craig de onunla tanıştı, tıpkı benim gibi bu adama aşık oldu. O Las Vegas’a taşınmadan önce üçümüz çok çılgın partilere katıldık. 22 yıl önce oldu bunlar. Onu bir daha hiç görmedim…”
Carter, bir dönem Ari’yi merak edip Google’lıyor. Karşısına ne çıksın: Norveç Prensesi ile evlenmiş arkadaşı Ari. “Çok normal” diyor, o anca bir prensesle falan evlenebilecek biri çünkü. “Neden olmasın! Çok makuldü. Tüm pozitifliği ve ışığı ile yapamayacağı şey yoktu. Onun edebiyat alanındaki yeteneğinden söz edemiyorum, çünkü Norveççe bilmiyorum. Ama hayatı yaşama şekliyle Ari bir şiirdi.” diyerek dile getiriyor Bays.

Ari, yazar, şair ve ardından ressamlığı başlıyor. Üç kızları oluyor prensesle, 2017’de boşanıyorlar…
Ve Noel gününden sonra bir haber, her yerde. “Aktör Kevin Spacey’i 2007 yılında kendisini bir konserde taciz etmekle suçlayan Norveçli yazar ve Prenses Martha Louise’in eski eşi Ari Behn, 47 yaşında intihar etti.”
Çok acayip. Bir tuhaflık da sinema yazarı Uygar Şirin’in notuyla “Kevin Spacey’yi cinsel taciz ve saldırıyla suçlayan kişilerden üçü bir yıl içinde öldü. Biri araba çarpması sonucu, ikincinin nasıl öldüğü açıklanmadı, üçüncüsü intihar.”
Ben çok acayip ve gerçek bir hikâye; çok!
Bence güzel olan Carter Bays’ın son cümlesi: “Ari’yi yalnızca bir suçun kurbanı olarak manşetlerde görmek de kalbimi kırıyor. O bundan çok, çok daha fazlasıydı. O kapınızı tıklatan adamdı. Çünkü henüz tanışmadığınız dostunuzdu o sizin, bunu da biliyordu.” (*)

- Yazıyı yazdıktan sonra bazı tırnak arası çevirilerde, İlker Kocael’in twitter çevirilerinden faydalandım, benden daha iyi ifade etmişti:)